MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

ÜÇ AYLARLA GELEN RAHMET RÜZGÂRI-2

28 Aralık 2025 Pazar 17:30

Üç aylar ikliminin habercisi Recep aynın gelmesiyle halk arasında tutulması mutat olan “üç aylar orucu”  üzerinden oruçlu olanlara bir sataşma başlar ki sormayın gitsin... Hem de her yıl. Neymiş, var mı bunun Kur’an’da yeri. Peygamber efendimizin Ramazan ayından başka hangi ayda tam otuz gün aralıksız oruç tuttuğu vaki olmuştur yollu tartışmalar bir hayli devam eder.  

Bilindiği üzere Recep ve Şaban aylarının tüm günlerde tutulan iki ay oruçtan sonra ara verilmeden ifa edilen Ramazan orucuyla birlikte peş peşe üç ay tutulan oruçlara “üç aylar orucu” denir.  Tartışmaya yol açan husus, Peygamber efendimizden böyle bir davranışın sadır olup olmamasıyla ilgili. Haliyle, Recep ve Şaban ayında tutulan oruçların faziletine binaen Peygamber efendimizin iki ayı kesintisiz oruçla kapattığı görülmediğinden üç aylar orucu neden tutulur diye din adına karşı çıkışlara şahit olmaktayız. Evet, dinen üç aylar orucu diye tutulan özel bir oruç yoktur. Üç ayları tutanlar da zaten böyle bir iddiada bulunmuyorlar.

Ramazan orucuyla birlikte üç ay kesintisiz tutulan orucun tartışmaya yol açan kısmı Recep ve Şaban aylarını oruçlu geçirmek üzerine yoğunlaşmaktadır. Peygamber Efendimizin böyle bir uygulamasının olduğuna daire bir rivayet yoksa Peygambere rağmen yapılan şey dine bir eklenti manasına gelmiyor mu? Soru doğru olsa da meselenin özünü kaçıranların yanlış bir kanıya varmaları içten bile değildir. Çünkü burada tartışamaya konu olan “kefâret” ile alakalı olan yönüdür.

İslam Ansiklopedisi’nde; Sözlükte “örtmek, gizlemek, inkâr etmek” manasındaki küfr kökünden gelen kefâret (keffâret) günah ve hataları örtücü, telâfi edici kurban, sadaka, oruç gibi davranışları ifade etmektedir.” şeklinde geçmektedir.

Kur’an’da kefâret kelimesi üç ayette dört defa geçmekte olup bunlardan kısastan söz eden âyette, yapılan bağışlamanın ya da malî fedakârlığın işlenen günah için kefâret olacağı bildirilir.

Kefaret konusunu merak edenlerin kaynaklarda bununla alakalı genişçe bilgilere ulaşabileceklerinden mevzuyu fazla uzatmadan kefaretlerin özetle “yemin, zihar, katil, hac ve umre” gibi çeşitlerinin yansıra oruç kefaretinin olduğu da fıkıh kitaplarımızda geçmektedir.

Kur’an’da yer almayıp Hz. Peygamber tarafından vazedilen oruç bozma kefâreti, herhangi bir mazereti bulunmaksızın ramazan orucunu kasten bozan kimseye gereken kefâreti ifade eder.

Klasik fıkıh doktrinine göre oruç bozmanın kefâreti eğer imkânı varsa bir köle âzat etmek, buna gücü yetmiyorsa ara vermeksizin iki ay süreyle oruç tutmak, eğer buna da gücü yetmiyorsa altmış fakiri sabahlı akşamlı doyurmaktır.

Günümüzde oruç kefareti bir hayli meşhurdur. İslam âleminde iki ay tutulan bu kefaret orucu ayların faziletine binaen Recep ve Şaban aylarına denk getirilerek tutulmaktadır. Böylece hem kefaret yerine getirilmiş, hem de iki ayın faziletinden istifade edilmiş olunuyor. Bu yönüyle iki ay üst üste tutulan bu oruçlar kefaret orucu kapsamına girdiği için Ramazan orucuyla birlikte üç ay orucu diye isimlendirilmesinin dinen her hangi bir sorun teşkil etmediği anlaşılmaktadır… Ulemanın, hayata geçirilen böyle uygulamanın dinen bir sakıncasının olmayacağı yönünde cevaz vermesi tüm tartışmaların önünü kesmiş olmaktadır.

Bu ve benzeri konuları ele alarak tartışma açmaya çalışanların ki bunların din ihtisası üzerine eğitim alanları başta olmak üzere bir araya gelenlerin asıl dertleri yaşadığımız çağın dini sorunlarına çözüm bulmak olmadığını ulu orta yaptıkları açıklamalardan anlayabiliyoruz. Bu davranış biçiminin Osmanlı’dan sonra hız kazandığı da bir gerçektir. Hilafetin kaldırılmasıyla başlayan dağılma, hızını kesmeden tasavvufa saldırı ve reddedişlerle devam ederek mezhep tartışmaları, sonrasında sünnetin gereksizliğine varıncaya kadar birçok hususta inananların kalbi ve beyinleri ifsada çalışıldı. Akabinde Kur’an’ı Kerim, tarihselcilik ilkesi gereği incelenerek birçok ayetin gereksizliğini dile getirecek kadar bir saplantı içine girildi. Bu ifsat edici faaliyetler, tüm İslam ülkelerinde derin olduğu kadar karanlık bir akıl ve ciddi projelerle sürdürüldü. Günümüzde modernist Müslümanlar diye piyasaya süsrülen bu akımla Müslümanların modernizm ile yüzleşmelerinden itibaren özellikle Mısır’da Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh ile Hindistan’da Seyyid Ahmed Han gibi öncülerle İslam’ın tarih içinde oluşturduğu geleneğin sorgulanması yoluna gidildi.

Tartışmaların odağında İslam’ın tarih içinde oluşturduğu geleneğe saldırılar vardır. Bu saldırılar hep Müslümanı güçlü kılan hususlarda şüphe uyandırmaya yönelik olmuştur. Üç aylar orucu üzerine saldırıları da bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.

Müslümanı güçlü kılan temek faktör ibadetlerdir. Nafile ibadetler bu yüzden önem arz eder. Bir hadis-i kudside Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Kulum, farz ibadetlerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder. Sonuçta ben onu severim. Sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.

Böyle bir ruh halini yaşadığımız dönemlerde biz dünyaya bin yıl hükmetmiş bir millet olmuşuz.

Bugün gelinen noktada ruhumuzu diri tutacak tüm kaynaklardan Müslümanlar mahrum edilmek istenmektedir.

Bir zamanlar daru’l-harp bahanesiyle Cuma namazının kılınmaması üzerine toplumda tefrika oluşturulmak istenmesinin sebebi de bu gayeye matuftu.

Dilinden zikri eksik etmeyenlerin halleri alaya alındı. Dervişlik hor görüldü. Tekke ve zaviyeler alay konusu edildi. Bunu yapanlar da sözde ilahiyet fakültesi çıkışlı din bilginleriydi. Namaz ibadetine “bu ümmetin başına getirilen en büyük bela” diyecek kadar zıvanadan çıkanlar da yine bu kesimden profesörleriydi. Horozun kurban kesileceğine dair verilen fetvalar da yine bu akılın ürünüydü. Bu aklın, porno film izlerken bunu hikmete binaen yaptığını utanmadan dile getirdiğini de unutmuş değiliz. Fadime Şahinlerle Müslüm Gündüzlerin aşk hikayeleri de yine bu çevrelerin fitneliklerindendi.

Bu kafa yapısı Ayasofya tekrar ibadete açıldığında, “Kur’an’da bunun yeri yoktur” diyecek kadar zıvanadan çıkabiliyor. Bu kafalar, getirilen salavatlere “peygambere yağcılık” olarak tavsif ederken “Allâh ve melekleri, Peygamber'e çokça salât ederler. Ey mü'minler! Siz de O'na çokça salavât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56) buyrulduğu vechile o yüce varlığa salât ü selâm getirmenin  mü'minler için ilâhî bir emir olduğu gerçeğini ketmederek rahatlıkla inkar edebilmektedir.

Bu modernist akım, Müslümanların güçlenmesi adına değil de tefrikaya düşerek dağılmaları adına elinden gelen her türden kötülüğü yapabiliyor.

Üç aylarda Regaip, Miraç ve Beraat olmak üzere üç kandil kutlanmaktadır. Her bir gecenin anlam ve önemine binaen o gecelerde nafile namazlar kılınır. Bu kılınan namazlar  modernist akım mensuplarını zıp zıp zıplar yerinden. Nedir derdiniz? İbadet edenin manevi halinden neden rahatsızsınız? Bugün sosyal medyada namazı alaya alarak paylaşılan iğrenç videolara sesiniz çıkmaz, beride kandil gecelerini namazla ihya edenlere aslan kesilirsiniz. Sen “namaz bu ümmetin başına getiriline en büyük bir beladır” diyene bir laf etmezsin amma “beşe beş katan”ın namazına laf edersin. Hadi oradan denmez mi?

Müslümanlar neşelerini ifade etmek üzere geçmişte elektriğin olmadığı yüzyılların bu mübarek gecelerinde sokakları kandillerle süslerlerdi. Sonraları kandil denmiş bu gecelere. Ne zararı var bunun? Fakat gel gör ki Ayasofya’nın ibadete açılmasının Kur’an’da yeri yoktur diyecek kadar beyni ve kalbi mühürlü çağımızın modernist Müslümanı, bir faciaymış gibi bu gecelerimizi Noel’e ses çıkarmayıp kutlamamıza karşı çıkıyor.

Üç ayların her biri biz Müslümanlar için açılan birer rahmet kapısıdır. Elbette bu ayları Rabbimizin rızasını kazanmak için değerlendireceğiz. Bu ayların faziletini elde etmemize kimse mani olamaz. Bir imtihan içindeyiz madem, sınavı geçmek için çok çok çalışmalıyız. Gözü okumada olmayan birinin sınav derdi olmaz elbette. Gözü oyun ve oynaşta olanın bizi sınava hazırlanmaktan alıkoymasına müsaade edemeyiz.

26 Recep’te ihya edeceğimiz Miraç Kandilimiz şimdiden kutlu olsun. Biz bu gecemizi kutlarken Miracı inkarda yarışanlar yine bunlar.

Mustafa SALİM

28 Aralık 2025 Ankara    

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Mesut hoca
Yorumunuz onay bekliyor ...