Ülkemizde güzel gelişmeler oluyor.
Allah güzeldir güzeli sever. O sebeple biz kullarından hep güzel şeyleri yapmamızı ister. Biz insanoğlunun yakasını nisyanın bırakmayacağını bildiği için de elçiler gönderir, güzelliklerimiz devam etsin diye. O yüzden bu dünya hayatımızın sonunda başlayacak ebedi alemin güzellikleri içinde olalım diye güzel yaşayıp o hal üzere göçmek esastır her Müslüman için. Tüm mesele doğumumuzla başlayan güzelliklerin ölünceye kadar devam etmesi için yaşamaktır.
Bu güzelliğin dini literatürdeki karşılığı İslam fıtratıdır. Her dünyaya gelenin İslam fıtratı üzere doğduğunu haber veren son peygamber, ayrıca bu fıtratın değişebileceğinin bilgisini de verir. Biz insanların hayattaki tüm mücadelesi temiz kalıp kalmamak üzere yoğunlaşır. Çünkü kirlenmek temiz kalmaktan daha kolaydır. Aslında mücadelemizin konusu zor ile kolayın savaşıdır her daim.
Temizliğin kaynağı ve teşvik edicisi insanın kalbidir; o da saf, temiz ve pak olan ruhla beslenir. Kirliliğin kaynağı ise terbiye olmamış bir nefistir.
Kalp ve ruhun duruluğu imanı celbeder. Başı boş bırakılan nefisler de küfrün bataklığına sürükler insanı. Nefsin meyli rahat ve kolay olan her şeyedir. Maddi olan her zevki tatmak ister bu tür insanlar. Çünkü helal ve haram ayırımı söz konusu olmaz nefisler için.
Nefis ve ruhun aynı bünyede oluşu birbirlerinin ektisinde kalmalarını da salık kılar. Hangisi güçlüyse diğeri onun etkisinde kalır. Rasulullah, ben nefsimi müslümanlaştırdım derken bünyesindeki nefsin, ruhunun etkisinde kaldığını haliyle bu da nefsine nazaran ruhunun daha güçlü olduğunu gösterir ve bir yol haritası olur bize
Temiz insanların inşa ettiği toplumla kirli insanların inşa ettiği toplumlar asla birbirine benzemez.
Temiz insanların çoğunlukta olduğu toplumların idaresi, temiz yöneticilerin elinde olur. Böyle bir yönetimde her bir meziyet kendi içinde güzelliğiyle destanlaşan adalet olur, hakkaniyet olur, değer olur, huzur olur, mutluluk olur. Sonuçta doğruluk şiarıdır bu yönetimlerin. Bizi aldatan bizden değildir düsturunun temel teşkil ettiği nizamlardır.
Peygamberlerin gelmesiyle toplumsal düzende görülen güzelliklerin bir süre sonra yerini keşmekeşliğe bırakarak kirlenip çirkinleştiği de dünyanın bir gerçeğidir. Hayatın güzelliğini kirletenlerin cezasız kalmayacağını “biz, peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandırmayız.” ayetinde açıkça görebiliyoruz.
İlahı kelimetullahtır Allah dostlarının ikame ettiği devletlerin tek hedefi. Düzenlemeler, buna bağlı siyaset ve üretilen politikalar hep bu gayeye hizmet için vardır. Mücadelenin merkezinde bu bilinç vardır. Asr-ı Saadet ile başlayıp Osmanlı'da zirveye ulaşan İslam devletlerinin tek gayesi vardı; hakkı yaşayıp onu tebliğ etmekti. Viyana kapılarına kadar süren serüvenimizin temelinde bu hak dava meselesi vardı. Dünyayı kirlerden arındıracak bir temizlikti asıl gaye.
Biz inananların cephesinde hal böyle iken derdi sadece dünya olan seküler zihniyetlerde durum daha bir başka idi. Yaptıkları her şeyle dünyayı kirleten cinsten bir anlayışa sahip olduklarını Rabbim şöyle ifade eder “Onlara 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde, 'Biz ancak ıslah edicileriz' derler. Şunu bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamak istemezler.”
Asıl ıslah ediciler yani tüm güzellikleri getirenler peygamberdir. Gelen her peygamberi karşılayanlarsa dünyayı kirleten müstekbirler olduğundan temizlerle kirlilerin mücadelesi hep devam edegelmiştir. Bu durumda biz insanlar için mücadelenin hangi kanadında olduğumuz önemlidir. Ya güzellerle beraber olacağız ya da çirkinlerle. Ya ıslah edicilerle beraber olacağız ya da bozguncularla. Ya temizleyenlerle ya da kirletenlerle beraber olacağız. Nasılsanız öyle idare edilirsiniz hakikatinin temelini de nasıl oluşumuz teşkil eder. Kişi neye layıksa onu bulur bir başka deyişle. Sonuçta kıymeti bilinmeyen nimetler alınır elden. Osmanlı devlet nimetimizin elden gidiş sebebini anlamazsak bugünün nimetlerinden de mahrum kalırız.
Osmanlı’nın yıkılışından sonra bir türlü kendimize gelemeyişimizin belki de en büyük sebebi gayesiz kalışımızdan kaynaklı yapımızla layık olduğumuz bir yönetime mahkum oluşumuzdu. Nasıllığımız istemediğimiz idare biçimini getirmişti başımıza. Son çeyrek asırda meydana gelen olumlu gelişmeler nasıllığımızın güzelliğine işaretti. Güzel insanların hem nitelik hem de nicelik itibariyle kendisini hissettirmesiydi bir yerde.
Asıl tehlike bozguncuların ıslah edicilik rolüne soyunmalarına inanışta ortaya çıkar. Bu sebeple çirkinlerin güzellik edebiyatına kanmamak gerekir.
Bugün dünyaya hakim olan güç, tüm çirkinliklerine rağmen güzel kavramları kullanır. İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, fikri hürriyet vs. Yaptıklarına baktığımızda dünyayı cehenneme çevirdiklerini görürüz. Dedikleri değil yaptıkları önemlidir. Son Gazze katliamı, tüm dünyanın dilinden düşürmediği insan hakları gölgesinde gerçekleşmedi mi?
Bu kirli ve çirkin güce biz “dünya beşten büyüktür” diye karşı durduk. “One munite” dedik. Zalimin yüzüne zulmünü haykırdık. Peki onlar ne yaptılar? Her yere sızdırdıkları örgütleriyle vekâlet savaşları verdiler. Bizde bir gün PKK ile yaptılar bunu bir gün geldi FETÖ ile yaptılar. Bu illegal etki ajanlarının yanı sıra legal ajanlarını da kullanmaktan geri durmadılar. Vesayet ruhlu siyasetin zebunu olacaklardan muhalefet oluşturdular. Masa kurdular. Oltaya taktıklarıyla bir kış günü İstanbul’da rakılı balık ziyafeti çektiler. Öncesinden Gezi çapulcularını beslediler. 17-25 Aralık ihanetini sarmaladılar. Devlet sırlarını MİT Tırlarıyla ifşa ettiler. Ve nihayetinde 15 Temmuz hain darbeyi gerçekleştirdiler. Tüm mesel güzelliklerin kökünü kurutmaktı.
Bu çirkinler yine boş durmadılar, “her şey güzel olacak” diye İstanbul’a çöreklendiler ve bugün İstanbul pislikten, çirkinlikten geçilmiyor; hizmet yok, her yer çöplerle dolup taşmakta. Burun direkleri kırılıyor zavallı İstanbullumun. Bolu’daki otel yanığının müsebbibi de yine bu her şey güzel olacak diyen cinsinden değil miydi? İstanbul Esenyurt belediye başkanı ile Mardin, Batman ve Halfetiye belediye başkanlarının görevden alınmaları da bu çirkinliklerinden dolayı değil miydi? Terör örgütlerine yaltaklık eden bu adamlar da her şey çok güzel olacak demişlerdi.
Her şey güzel olacak diyen çirkinlerin sözüne değil de güzel insanların söylediği güzel sözlerine kulak verelim. Çünkü güzel insanlar yalan söylemezler. Hak tanımazlıkta çirkinleşen insanların özelliğidir yalan söylemek.
Bu son zamanlarda Türkiye’yi ilgilendiren çok güzel şeyler oluyor. Siyonist çirkinlik Hamas güzelliği karşısında yenik düştü. Suriyeli güzel kardeşlerimiz Esed denilen Batı kuklası çirkinin kirlettiği ülkesini temize çıkardı. Zulüm 1453’te başladı diyen içimizdeki kirli zihniyetli Gezi tertipçileri bugün tek tek içeri alınıyor. Dün mezuniyet töreninde bu millete kılıç sallayan kukla teğmen ve onları organize eden üst kademe kirli komutanlar ordudan temizlik adına ihraç edildi. İç cephenin güçlendirilmesi adına yapılan hamlelerle PKK ve FETÖ terör örgütüne nihai darbeler indiriliyor ve ülkemiz kırk yıllık pislikten temizleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı mahkemeye ifadeye çağrılarak örtük kirlerinin deşirfesi sağlanıyor. Ümit Özdağ içeri atılıyor ve millet bu adamın ihanete varan kirli işlerine vakıf oluyor. Muhalefet yolsuzluk çirkinleriyle içten içe kazan kaldırıyor. Her şey güzel olacak derken meğer kirlenmişliklerini örtmeye çalışıyorlarmış milleti hor ve hakir görenler.
Ülkemizin temiz havasını kirletenlere fırsat vermeyen güzel bir iktidarımız var. Onların güzel dediklerine inanalım. Kirli insanlardan temizlik beklemek tekeden süt beklemek gibi beyhude bir iştir.
Mustafa SALİM
02 Şubat 2025 Ankara