O Ses Türkiye’nin 2018 birincisi Kıbrıslı Türk, Lütfiye Özipek oldu. Türk halkı, kendi dilinden konuşan kendisi için bir şeyler yapan insanları her zaman destekledi, alkışladı.
Türk halkı, sahne sanatında Zeki Alasya’yı, siyasette Alparslan Türkeş’i, ses sanatçılarından Işın Karaca, Ziynet Sali’yi ve ekranların en tanıdık isimlerinden İnci Pars’ı zirvelere taşıdı. Son zamanlarda CNN Türk Ankara haber müdürü olarak çalışan KKTC Güzelyurtlu Dicle Canova’da ekranların tanıdık yüzlerinden biri olarak başarı basamaklarını tırmanıyor.
Rahmetli Rauf Denktaş’ı, televizyonlar görür ve dinlerdik küçüklüğümüzden beri. Benim yaşıtım ve benden öncekiler, neredeyse herkes onu severdi. Türkiye’de seçimlere girse kazanacak kadar önemli ve sevilen bir liderdi.
Kıbrıs'ın bütün güzel insanlarını başımızın üstünde taç ediyoruz. Onlar da elbette ülkemin güzel insanlarını başlarında taç ediyor. Ancak Kıbrıslı Türklerin, daha çok hemşericiliğe benzeyen Kıbrıslılık kimlik algısını, Türkiye düşmanlığına çevirmek isteyenler var. Bunun yanında Kıbrıslılık çıkışlarından dolayı, Kıbrıslı Türklere şüpheyle bakanlar da var.
Kıbrıslı Türklerin, boylarından büyük sorunları yüzünden, hiç bir sorunlarını sağlıklı konuşamıyor, tartışamıyoruz. Boylarından büyük sorunları, malum uluslararası çözüme kavuşmamış durumları. Bunun yanında, krizi fırsata çevirenler de var. Bunlar, hesap verilmeyen küçük bir dünya kurmuşlar ve o küçük dünyada saltanat sürüyorlar.
Kıbrıs Türkleri ile Anavatan Türkleri arasında kriz çıkarmak isteyenlerde işte bu saltanat ehli. Maalesef, karanlık odaklarla desteklenen bu kişiler, AB destekli ulufelerle kendi toplumlarında da etki oluşturmayı başarıyorlar. Sadece AB destekli ulufeler değil toplumu zehirleme yöntemleri olarak, başka yollar da kullanıyorlar ama o başka yazının konusu.
Kriz tacirleri yıllardır çalıştıkları halde bir şeyi, Kıbrıslı Türklerin kalbinden söküp atamadılar: Türkiye Sevdası... Emin olun, içte ve dışta devam eden o kadar operasyona, zehirlemeye rağmen, Kıbrıs Türk toplumu direniş gösteriyor, var olma mücadelesi veriyor. Sanmayın kastettiğim, Türkiye'ye karşı bayrak açıp, Türkiye'den gelen suyu bile istemiyorum diyen güruhu kastediyorum. Benim kastım, gitmese de camisine sahip çıkan, "Etmesin tek vatanımdan dünyada cüda" diyen İstiklâl Marşını kendi isteğiyle milli marş yapan, okullarda Türkiye'nin aziz kıldığı değerleri çocuklarına öğreten, her Anadolu insanından daha fazla İstanbul aşığı olan, şiir gibi Türkçe konuşan, düğünlerde Türkçe eğlenip, cenazelerde Türkçe ağlayan Kıbrıs Türkü'dür...
Elbette toplumu içten içe çürüten ciddi bir takım sorunlar var. Bu sorunların üstüne gidebilmek için önce adanın her tarafına yayılmış gece kulüplerini kaldırmak, kumarhaneleri ve kimseye faydası olmayan BET salonlarını kapatmak ve içki tüketimine tıpkı Avrupa'daki gibi sınırlamalar getirmek gerek. Bunları yapacak irade ve vizyonu Kıbrıs Türk siyasetinde göremiyorum. Toplumun değişik kesimlerinden ise saydıklarımla ilgili zaman zaman bütüncül olmayan çağrılar geliyor.
Kıbrıs ekonomisi kumarla dönmüyor, dönemez. Gece kulüplerinin topluma verdiği zarar, onlardan elde edilen gelirden kat kat fazladır. Kıbrıslı Türkler bunun farkında ve kendilerine reva görülen muameleyi kabul etmiyorlar. Türkiye bu konuda onlara yardım eli uzatırsa toplumun büyük kısmı bundan çok memnun kalacaktır...
Ancak, 12 Eylül ve 28 Şubat'ı yapanların Türkiye'de başaramadıkları ‘Toplum Mühendisliğini’, Kıbrıs'ta başarıyla uyguladığını görüyoruz. Burada, 2018 yılı olmuş, inanç özgürlüğünü faşizanca düşünce olarak görüp, inancını yaşamak isteyenlere tıpkı, 28 şubatçıların yaptıklarını yapanlar var. Bunu yaparken de inancın teminatı olan yasaları, laikliği inanca karşı silah olarak kullanarak yapıyorlar.
İşte bunu da sanki yüz yıl önce, elli yıl önce aynı şeyi yapıyorlarmış gibi, batıdan ithal şeyleri kendi kültürleri olarak görüp, insanların inançlarından dolayı yaptıklarını aynı zamanda, Anadolu’dan çok farklı olmayan Kıbrıs Türk Kültürüne karşı tehdit gibi göstermeye çalışanlar var.
Halbuki, Kıbrıs Türk Kültürü dediğimiz şeylerin neredeyse tamamı Anadolu’da var. Kıbrıs Türk Kültürü, Anadolu Kültürünün bir parçası. Kıbrıs’ta inançlarını yaşayan kişileri, uygulamaları kendi yaşamları için tehdit olarak göstermeye çalışanlar, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, kendilerine baskı yapılıyormuş gibi algı oluşturuyorlar.
Bunlar, işte yazımızın başında söz ettiğimiz krizden fırsat oluşturanlarla, toplum mühendisliği mağdurlarının ortak iş ve işlemlerinden başka bir şey değildir. Kıbrıslı Türklerle, Anadolu Türkleri birbirinden farklı toplumlar değillerdir. İkisi de aynıdır, birbirinin kopyasıdır. Biz onların değerlerini başımızda taç ediyoruz, onlar da Türkiye’nin değerlerini başlarında taç ediyorlar. Kıbrıslı Türkleri kendi başlarına çözemedikleri pek çok sorunları var. Geçmişten gelen bir durum bu, yeni değil.
Sonuç olarak Kıbrıs Türk'ü, geçmişte olduğu gibi şimdide sorunlarının çözümünde Türkiye'nin yardımına ihtiyaç duyuyor. Türkiye, üzerinden silindir gibi dört darbe geçtiği halde, defalarca büyük buhranlara girdiği halde, dünden bugüne devam eden, ağır maliyetli terörle mücadeleyi tek başına sürdürdüğü halde ayağa kalkmasını, ayakta durmasını biliyor. Kıbrıs Türkleri de Türkiye ile ağladı, Türkiye ile güldü ve Türkiye ile ayağa kalkacaktır.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com