MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

"BEYİM, SEN YÜZME BİLİR MİSİN?"

11 Şubat 2017 Cumartesi 01:16

93 yılında yeni bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan’dan gelen insanlarla tanıştık. Bir tanesiyle aynı evde kaldım, diğerlerini üniversitede görürdüm, beraber aynı bölümü okuduklarımız da vardı. Ortak özellikleri, okulda yüzme öğrenmişler, bir enstrüman çalıyorlardı, bir spor dalında gayet iyilerdi. Özgüvenleri son derece yüksek, yetenekli kişilerdi.

Aynı yıllarda üniversitede okuyan bizim kuşak içinde bir enstrüman çalan çok çok azdı. Kendi çabasıyla ve imkânlarıyla yüzme öğrenenden başka yüzme bilen de yoktu.

Bugün üniversitelere gidin, öğrencilerin kaçı yüzme biliyor, nasıl yüzme öğrenmişler, kaçı enstrüman çalıyor, nasıl öğrenmişler, kaçı bir spor dalında veya bir sanat dalında beceri sahibi ve eğitimle bunu geliştirmiş bakın. Bunların yanında özellikle tıp, mühendislik gibi alanlarda okuyanlara, üniversitede ve öncesinde kaç bilimsel araştırma ve çalışmalara katılmış, ne kadar süre bu çalışmalarda bulunmuş. Bu sorular sorulduğunda sonuç ne çıkar ben de merak ediyorum.

Bu sorulara cevap verildiğinde ortaya çıkan sonuç bizim eğitimimizin de röntgenini ortaya koyar. PISA sonuçlarını işte o zaman sağlıklı bir şekilde tartışabiliriz. Öğrencilerin okullarda aldıkları eğitim elbette onlara bir şeyler katıyor ancak bunların ne kadarı onların ileriki hayatlarında işe yarıyor?

Bir fıkra var, siz de duymuşsunuzdur;

İstanbul’da bir şair karşıya geçmek için kayığa binmiş. Tanışma falan derken kayıkçıya “Farsça bilir misin?” diye sormuş. Kayıkçı bilmediğini söyleyince de “Eyvah!” demiş şair “Gitti ömrünün yarısı .” Biraz açılmışlar dalgalar kayığı sert biçimde sallamaya başlamış. Kayıkçı :
“Beyim yüzme bilir misin?” diye sorunca şair ,
“Hayır.” diye yanıt vermiş. Bunun üzerine kayıkçı,
“Eyvah beyim, gitti ömrünün tamamı” demiş.

Eğitimle öğrencilere beceri kazandırmamız gerek, onlara her zaman lazım olacak, ilgileri doğrultusundan beceriler kazandırmamız gerek.

Eğitim sistemimiz içerisinde ders dışı egzersiz çalışmaları için son derece uygun düzenlemeler var. Öğrencilere bu egzersiz çalışmaları ile spor, sanat, kültür alanlarında çeşitli çalışmalar yaptırılabilir. Ancak bu çalışmaları yapmaları için öğretmenlerden yeterlilikler isteniyor, bazı alanlar için lisans diploması haricinde belgeler isteniyor. Bunun yanında beden eğitimi, müzik ve Türkçe öğretmenleri diplomaları haricinde bir belge sunmadan sırasıyla spor, müzik ve tiyatro çalışmaları yapabilirler.

Okullarda egzersiz çalışması yapan öğretmenler var ancak bulunduğum yeri örnek verecek olursam, iki-üç okul haricinde egzersiz çalışmaları yapan okul yok denecek kadar azdır. Öğretmenler bir şekilde egzersiz çalışmalarını ya yapmıyorlar, ya da yapamıyorlar. Ancak her okulda takviye kurslarına mutlaka giden öğrenciler var. Daha fazla matematik, daha fazla fen, daha fazla Türkçe ve İngilizce için hem veliler, hem de öğrenciler çaba sarf ediyorlar.

Bakanlar kurulu, 687 sayılı KHK ile Etüt Merkezlerini kaldırdı. Onların yerine Sosyal Etkinlikler Merkezi uygulamasını getirdi. Bir anlamda ilköğretim seviyesindeki öğrencilere kurs almayı kaldırdı. Bu benim de desteklediğim, gayet yerinde bulduğum bir uygulama. Çünkü okulda 6-7 saat ders gördükten sonra etüt merkezlerinde ve 1-2 saat ders görmek çocukların kaldırabileceği şeyler değil.

Zaten ilkokul düzeyindeki çocuklara sabahları verilen 4 saat dersten sonraki derslerin öğretimsel olarak etkililiği oldukça zayıf. Bunu kendi yaşantılarımdan edindiğim tecrübeyle söylüyorum ve meslektaşlarım da bana katılacaktır. Dolayısıyla etkililiği zayıf olan dersleri işledikten sonra girilecek etüt çalışmalarının uzun vadede çocuklara bir şeyler katacağını söylemek eğitim ilkeleri açısından çok tartışmalıdır.

Bu anlamda, sürekli okuma, yazma, problem çözme merkezli eğitim çocuklara zarar veriyor diyebiliriz. En azından her biri yetişkin olduğunda yeterlilikleri yetenekleri sınırlı insanlar oluyorlar.

Eğitim, sonunda iyi bir üniversite kazandıran süreç değildir. Eğitim insanı gerçek anlamda bilgi ve becerilerle, tutum ve davranışlarla donatan süreçtir. Biz bilgiyi vermeye ve tutum kazandırmaya odaklanmışız. Beceri ve davranış öğretimini sınırlı ve yetersiz görüyorum. Yoksa üniversiteli gençlerimiz neden bir bağlama çalmayı bilmesin, yüzme bilmesin…

Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #