Bu söz, pek çok insanın hatta samimi Müslümanların kafasında karışıklıklara neden oldu. O nedenle itiraz ettiler. Halbuki eğer düşünmüş ve anlamış olsalardı, bu söze ilk sahip çıkacak onlar olurlardı.
Kılık, bir şeyin dış görünüşüdür. Doğrudan kıyafet ve giysi değildir aslında. Ancak kılık deyince zaman zaman kıyafet ve giysi de anlaşılmaktadır. Doğrusu ise, sözlükte geçtiği gibi “Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşüdür”.
Kılık deyince akla giyilen kıyafetin yani elbisenin gelmesi, bu kavramın giyiniş tarzı ve giyilen kıyafetle ilgisinden kaynaklanmaktadır. Siz eğer bir şey giymişseniz bir kılığa bürünmüşsünüzdür mesela. Giymemişseniz, kılıktan söz edilemez.
Ahlak ise genel olarak “Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları” olarak tanımlanır. Ayrıca “İnsan hareketlerini idare eden ideal kanunların (kuralların) ilmi ve bunları hayatın çeşitli durumlarına en iyi şekilde uygulayabilme sanatı” olarak da tanımlanır. Bu tanımların ilki TDK sözlüğünde geçer, diğeri Osman Pazarlı’nın İslam’da Ahlak kitabından.
Ahlakın kılık kıyafetle ilişkisi belirli kıyafetleri giymekle ilgili veya ilişkili değildir. Belirli kıyafetler kültürün, iklimin, toplumun ve zamanın belirlediği şeylerdir. Ahlak ise ideal kurallara göre mesela insanın kendisine ve başkasına saygısını gösterip göstermediğine göre giyinmesiyle ilgilenir. Dolayısıyla insanın kıyafeti öncelikle kendisine saygısını, sonra diğer insanlara saygısını gösteriyor olabilir.
Ahlakın kıyafetin kendisiyle değil, ideal olana uyulup uyulmadığıyla ilgili olduğunu göstermesiyle ilgilidir. İdeal olan, belirli şablonlar ve kıstaslar değildir. Bu da kültürden, iklimden, toplum yapısından ve zamandan etkilenerek oluşan şeylerdir. Dolayısıyla burada da görüldüğü gibi "İslam kılıkla değil, ahlakladır" sözü aslında doğrudan kılık ve kıyafetle ilgili değildir.
Bu söz, insanların dış görünüşlerinin ve kimliklerinin İslam açısından doğrudan ölçüt olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Din kılık kıyafet için katı kurallar belirleyebilir. Bunu ahlaki norm olarak da dayatabilir. Ancak İslam’da tesettür haricinde katı kural yoktur. Bu da kültür ve iklim koşulları çerçevesinde çeşitli şekillerde kendisini göstermesine neden olur. Dolayısıyla İslam için temel olan kılık ve kıyafet değildir.
Bir insanın giyecek kıyafeti olmayabilir, insanların kıyafetleri tesettür ilkesini karşılayacak düzeyde bile olmayabilir. Şartlar ve imkanlar buna fırsat vermiyorsa İslam’ın bu tür durumlar için de çözümü vardır. Ancak ahlakı terk için çözüm İslam’da verilmemiştir.
Kur’an’ın ahlak anlayışı takva kavramıyla en iyi anlaşılır. Takva tevhidi, salih ameli ve ihsanda bulunmayı kapsayan tek kavramdır. Takva aynı zamanda insanı diğer betimleyici özelliklerinden daha fazla üstünlük vasfı olarak nitelendiren bir kavramdır. Bir üstünlük vasfı olan takva, insanlar nezdinde bilinebilmesi ve değerlendirilmesi her zaman mümkün olmadığından bir tek Allah nezdinde kıymetlendirilebilen (değer biçilen) bir niteliktir. Dolayısıyla takva bu dünyada gösterilen, öte dünyada kıymetlendirilen bir özelliktir. İslam ahlakı içinde olan aslında budur. Bu dünyada gösterilir, öte dünyada kıymetlendirilir.
İnsanın değeri meziyetleri, yetenekleri ve yeterlilikleriyle doğru orantılıdır. Ancak insanın kalıcı değeri bunlara ek olarak taşıdığı ahlak iledir. Söz gelimi, belirli bir işteki beceri ve ustalık kişiyi değerli kılabilir. Ancak o kişiyi kalıcı şekilde değerli kılacak şey bu beceri ve ustalığı yanındaki ahlakıdır. Ahlak yoksa, yetenek ve yeterlilikler geçici değerdedir. Ahlak varsa yetenek ve yeterlilikler kalıcı değerdedir.
Dolayısıyla kişiyi başkalarına karşı belirli etiketlerle gösteren şeylerin değerinden çok kişinin o etiketlere kattığı ahlaki değer önemlidir. İster dini ister seküler olsun, ahlak bu açıdan her durumda ayırt edici değerde ve önemdedir.
İşte İslam dini, bu ayırt edici değer ve öneminden dolayı kişilerin kılık kıyafetlerinden çok onun söz ve davranışlarına bakar. Sadece kılık kıyafet değil, ibadetlerinden daha çok kişinin genel söz ve davranışlarına yani ahlakına bakar. “Müflis kimdir” hadisini merak edenler okuyabilir. Kişi hesap günü dünyadaki kılık kıyafeti, namazı, zekâtı ve orucuyla hesabı tam gibi görülür. Kurtulacak gibi görülür. Ancak ahlakı kötü olduğu için kendisini kurtaracak bir şeyi kalmadan cehenneme atılır. Kedisine zulmeden Medineli kadın da bu konu için örnektir.
Yetenek ve yeterlilik konusunda olduğu gibi Müslüman kişinin kalıcı değeri, kılık kıyafeti, ibadetleri, hayır ve hasenatlarına kattığı ahlaki davranışlarla olur. Ahlak mevzusu, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen Hz. Peygamberin (s.a.v.) gönderiliş gayesi olduğu için çok önemlidir.
Sonuç olarak ahlak kişinin dış görünüşünden ve ibadetlerinden daha önemlidir. Olmazsa olmaz. Kişi bilgisi, becerisi, maharetleri, ustalıkları vs. ne olursa olsun yanına ahlaklı olmayı katmaz ise kalıcı değere ulaşmamaktadır. İslam, insanın kalıcı değere ulaşmasını ister. Bu da ancak ahlak ile olur.