Eğitim söz konusu oldu mu, siyasi ve dünya görüşü fark etmez, eğitimci olan herkesle oturup saatlerce eğitimi konuşabiliriz. Üstelik o kadar çok ortak nokta olur ki, farklı düşünceler ve fikirler artık birer nüans veya kişisel bakıştır. Ancak ideolojik ve siyasal saplantı söz konusu oldu mu, eğitimci bile olsa fark etmez, bu saplantı halinin eğitimde de sürdüğünü görürüz.
İşte böylelerinden birinin yazısını okudum. Kendisi eğitimci ve yazar, Türkiye’nin büyük ve önemli yayınlarında yazıyor. İsmi lazım değil şimdi size örneklerle son yazısında nasıl bir saplantı yaşadığını göstereceğim.
Bu meşhur yazarımız, son 20 yılda 20 bin köy okulu kapatıldı diye serzenişte bulunuyor. Doğrudur, son 20 yılda 20 bin köy okulu kapatıldı. Ancak ondan önce de köy okulları kapatılıyordu. Bir Türküdür tutturulmuş, köy okulları kapatıldı diye. Aynen köy enstitüleri kapatıldığında yaptıkları gibi, sadece ajitasyon yapıyorlar.
Köyümüzdeki ve yan köylerdeki okullar 90’lı yılların başında birer birer kapatıldı. En son kapatılan okul bizim köyün okuluydu. Diğerleri 80’lerde başlandı kapatılmaya. Çünkü öğrenci olsa öğretmen olmuyordu. Nüfus şehirlere göçe başlamış, köyler boşalıyordu. Bugün hala köylerde okula gidecek çocuk sayısı yeterli olmadığı için açık kalsın diye diretildiği için tek öğrencili köy okulumuz var.
Sayın eğitimci etiketli yazar, köy okullarının kapatılmasının ardındaki sosyolojik gerçeği göz ardı ederek ajitasyon yaparak geçiştiremezsiniz. Eğer meseleyi gerçekten dert ediyor olsaydınız kırsal nüfusun eğitim, istihdam ve ekonomik problemlerinin beraber ele alınması gerektiğini söyler, yerinde istihdam ile nüfus hareketliliğinin minimuma indirilmesi gerektiğini belirtir, köy okullarının diri ve canlı kalmasını böylelikle isterdiniz.
Bu meşhur yazarımız OECD’nin 18-24 yaş arasındaki okula gitmeyen ve çalışmayan gençlerin oranını bakın nasıl göstermiş “Lise seviyesinde yüzde 30'luk bir kitle ne okulda ne de işte”. Halbuki OECD rakamları 18-24 yaş arasında yaklaşık %31’i ne okulda ne işte olduğunu gösteriyor. Bakanlığın 2022 rakamlarına göre liseye kaydını yapmayan çağ nüfusunun oranı yaklaşık %10. %10 ile %30 oranları arasındaki fark 1 milyon öğrenciye tekabül ediyor. Rakamları 3’le çarpmış sayın eğitimci yazar. Bir önceki bakanın açıkladığı rakamlara göre 4+4+4 sisteminde okula gitmeyen öğrenci sayısı 100 binin altında. Bir başka haber sitesine göre bu rakam 2023’te 280 bin. Yüzde 2 bile değil…
Bırakın liseyi, tüm okul kademelerinde okul kaydı bile olmayan öğrenci oranı %2 bile değil. Ancak sayın pek meşhur eğitimci yazarımız nereden bulduysa bu rakamı, lise seviyesinde okula gitmeyen ve çalışmayan kitle oranını %30 olarak göstermiş.
Dolayısıyla sayın pek meşhur eğitimcimiz rakamlarla insanları yanıltıyor. Bu yanıltma ile çalışmadığını, araştırmadığını, çalışmadan araştırmadan bulduğu derme çatma bilgilerle manipülatif yazılar yazdığını gösteriyor. Okul yemeğini, yükseköğretimde yurt sorununu ele alan sayın pek meşhur yazar, aslında bu sorunları dert ettiğinden değil, ajitasyonla istismar ettiğinden ele alıyor. Çünkü Türkiye’de en çok yurt bu iktidar döneminde yapıldı ve hala yapılıyor.
Bu meşhur yazarımız “Sorunlu eğitim sistemi sadece sınıflarda değil, sokaklarda da çürümenin, yozlaşmanın temellerini atar” genellemesini ortaya atmış. Sonra da demiş ki, şehit polis memuru Şeyda Yılmaz bu çürümüş eğitim sisteminin yetiştirdiği bir suçlunun kurbanı.
Okullarda akran zorbalığının, öğrenci kaynaklı şiddetin, eğitimin gerçekleşmesini zorlaştıran davranış bozukluklarının öğretmenleri nasıl yıldırdığını eğitimin içindeki herkes bilir. Herkesi, lise okumak zorundaymış gibi okullara doldurmanın, eğitim almak isteyen kitlelerin eğitim hakkını nasıl engellediği de görülüyor. Buna rağmen sayın pek meşhur eğitimci yazarımız, polis katili çocuk “nitelikli eğitim almış olsaydı” katil olmayacaktı gibi bir iddia da bulunuyor. Gelsin okullarda durumu görsün.
Özel çabanın ve enerjinin gerektiği, ıslaha muhtaç çocukları öğretmenler, formasyonları yetersiz olduğu halde okulda tutmaya ve eğitmeye çalışıyor. Öğretmenle, davranış terapistini karıştırmayın. Çünkü öğretmen, öğretim yöntem ve teknikleriyle çalışır. Davranış problemleri olan çocukların ıslahı, davranış terapisi gerektirir ve Türkiye’de böyle bir formasyon ve eğitim, mevcut ihtiyacı karşılamaktan oldukça uzaktır.
Bu büyük yazarımız eğitim sorunun sebebini de bulmuş: “özel okulların ve dini eğitimin yaygınlaşması”. Bir defa özel okulların perişan hali herkesin malumudur. Türkiye’de özel okullara giden öğrenci sayısı nüfus artışının gerisinde kaldığı görülüyor. Yani okul ve öğrenci sayıları artıyor olsa da bu nüfus artışıyla paralel bile değil. Hatta son yıllarda özel okulların öğrenci sayılarında düşüşler var.
İlköğretimde özel okullardaki öğrenci sayısı sadece %5. Bu rakam yurtdışında ortalama %25’ler seviyesinde. Buna rağmen pek meşhur yazarımız ısrarla özel okulların aşırı arttığını iddia ediyor. Rakamları görmesek, bu kişinin söylediklerini sağımızda solumuzda gördüğümüz tabelalara bakıp “haklı galiba” diyeceğiz. Zaten bu zat ve çevresi bunu hep yapıyor ve yapmaya devam edecek.
Din düşmanlıklarının üzerine, siyasal muhalifliği giydirmişler. Ülkemizde dini eğitim yaygınlaşıyor diyorlar. Hâlbuki dini eğitimin verildiği tek kurum olan imam hatiplerin oranı hala %10 bile değil. %9’larda ve artmıyor, azalıyor. Halk talep ettikçe artar, talep etmedikçe artmaz. Bu kitle ülkemizde dini eğitimin yaygınlığından değil, varlığından rahatsız.
Kaynaklar
https://www.gzt.com/z-raporu/ozel-okullar-kuresel-capta-yayginlasiyor-3614637
https://egitimsen.org.tr/wp-content/uploads/2021/09/MEB-%C3%96rg%C3%BCn-E%C4%9Fitim-%C4%B0statistikleri.pdf
https://www.meb.gov.tr/oecd-2023-turkiye-raporu-degerlendirme-toplantisi-yapildi/haber/29941/tr
https://haber.sol.org.tr/haber/bakanligin-verilerine-gore-okula-gitmeyen-280-bin-ogrenci-var-361541