Türkiye’de yaşamak, bir derdi ve davası olanlar için hiç de kolay değil. Bu dert ve davası hele hele hak uğruna olanlar içinse hiç kolay değil.
Tükiye’nin hem tarihi derinliği hem de şu anki coğrafi pozisyonu gereği devlet yönetiminde izleyeceği siyasi duruş Yeni Dünya Düzenini devreye sokmak isteyen Batı için çok önemlidir. Söz konusu siyasi duruşun ülkemizin menfaatlerini gözetir olması yeni dünya düzeninin önünde büyük bir engel teşkil edeceğinden batılıların bu hususu ıskalamasını beklemek safdillik olur.
Ülkemizin Ak Parti iktidarından önceki vesayetli dönemlerinin özleminde olan batılıların nazarında kendi yağıyla kavrulan bir ülke durumuna gelmiş bir Türkiye, arzuladıkları bir Türkiye değildir. 2000’li yılların öncesinde yaşananlar hasta bir ülke olmamızı salık kılan etmenlerdi. O yıllarda geride kalan birçok ihtilal bu hastalıklı halimizin devamı içindi. Çünkü hem tarihi derinliği hem de coğrafi konumu önemli olan bir ülkeydik. Tarihi derinliğimizde dünyayı bin yıl adaletle idare ettiğimiz nezih bir geçmişimiz ve olağan üstü idari bir tecrübemiz vardı. Üç kıtayı birbirine bağlayan stratejik coğrafi konumumuz ise hala devam etmekteydi. Bir bakıma bu coğrafi konumumuzla dünyanın kalbi mesabesindeyiz. Diğer taraftan İslam alemine yön verecek durumumuzla da güçlü bir ülke oluşumuz batılılarca girişilen bir çok planın akamet uğraması anlamına gelecektir.
Ülkemizde olup bitenlerin bu zaviyeden izlenmesi bizlere isabetli kararların alınmasını sağlar. Aksi halde birilerinin oyununa gelmiş ve birçok fırsatı kaçırmış oluruz. Onun için Türkiye’de yaşamanın zorluklarından bahsediyorum. Çünkü bir taraftan da derdi ve davası benim geçmişimle olduğu için Türk milletine karşı kindar ama bizden görünüp bizden olmayanların ayak oyunlarından kaynaklı algı operasyonlarına da maruz kalıyoruz. Maalesef bu kesimin basın alanında çok güçlü olmaları tahribatlarını daha da arttırmaktadır.
Bu tahribat odaklı kesim sahip oldukları tüm imkanları aleyhimize kullanarak dışımızdaki düşmanlarımızın bize karşı tasarladıkları planlarının devreye sokulup uygulanmasını daha da kolay hale getirmektedir. Biz zamanlar bu ülkeyi sağcı solcu diye iki kapma ayırıp bir savaşa soktular ve geriye çekilip keyifle izlediler. Ayrıca Alevi-sünni, laik-dinci, Kürt-Türk çatışması (ki hala kaşınmaya çalışılıyor) gibi toplumsal dokumuzun hassas denge unsurlarını her daim kaşımaları Anadolu’nun biz asli çocuklarının çok dikkatli olmasını salık kılar.
Ülke olarak son yirmi yılda yakaladığımız gelişmişlik seviyemiz bize karşı sergilenen oyunları daha kopmleks hale getirdiğine inanıyorum. Şu aşamadan sonra Cemil Meriç’in deyimiyle “Artık sağcı solcu kalmadı. Elimizde bir vatan kaldı bir de vatan hainleri.”
Ülkemiz üzerinde emelleri olanlar hiçbir zaman boş durmayacaktır. Son çeyrek asırda yaşadıklarımız bu manada bir hayli düşündürücüdür. Yeniden dirilişimize sahne olan gelişmişlik seviyemiz yeni dünya düzeni kurucularınca endişeyle izlenir olduğundan hiç şüphemiz olmasın. Bu da bir bakış açısı olmalı bizim için. Ya değilse dünyada olup biten gelişmelerin doğru değerlendirilmesini yapamamış oluruz.
Son yarım yüzyılda dünya savaşlarının vekâlet usulü ile yapıldığı herkesin malumudur. Oluşturulan terör örgütleri aracılığıyla yapılmakta bu vekâlet savaşları. Bizde bu savaşı ağababaları adına yerine getiren terör örgütleri PKK ve FETÖ olmuştur. Oluşturulmaları aynı zaman dilimine denk gelen bu iki örgütten PKK etnik yapısıyla piyasaya sürülürken, FETÖ’de dini argümanları kullanmak üzere bir örgüt olarak sahnelendi.
Zamanla her iki örgütün görünürdeki yapısını devlet olarak sarsmamız bunların üst akıllarının tedirgin olmalarına yol açtı. ABD'nin Ortadoğu uzmanı Graham Füller yazdığı kitapta, “Bizim oluşturmak istediğimiz Yeni Dünya Düzenimizin önündeki tek engel Müslümanlardır. Müslüman derken ehl-i sünneti bloğunu kastediyorum. Bu sebeple Şii kesim bizim için bir tehlike teşkil etmiyor. Haliyle İran bizim için tehdit değil. Bugün ehl-i sünnet camiasının başını Türkiye çekiyor. Dolayısıyla Türkiye'yi ekarte edersek söz konusu düzenimizin önündeki İslam engelini kaldırmış oluruz.” İfadelerine yer verir. Bu Yeni Dünya Düzeni’nde İsrail’in “Arz-u Mev’ud” emelleri doğrultusunda bir haritalarının olduğu da unutulmamalıdır. Bu plan gereği 2028 yılında Türkiye’nin bölünmesi kaçınılmaz olacaktır.
Devletimizin, aleyhimize dönen tüm dolapları gördüğünden başta savunma sanayi olmak üzere ülkeyi daha güçlü hale getirmeye çalışırken bir takım algı operasyonlarıyla karşı karşıya kalması ilerleyişinin engellenmesi içindi. Ekonomimizin iyi olmasına rağmen fiyat artışlarıyla halkı bulandırmak bu gayeye matuf bir algıydı. Bu durumda ya vatanımıza sahip çıkacağız ya da vatan hainlerine teslim olacağız. İhanetin kimlerden geldiğini bilmezsek vatanımızdan oluruz. Bunun için hainleri çok iyi tanıyıp, ne yapmak istediklerini bilmemiz bizi birçok felaketten kurtaracaktır. Rabbim ne buyuruyor? “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun aslını araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” Çünkü yalan yanlış tüm haberler, bir algı operasyonu gereği yapılmakta ve bunu yapanlar da hainlerdir.
Gelişen Türkiye’nin önünü kesmek için Gezi Olayları tertip edildi; hedef ülkemizin gelişmekte olan ekonomisine suikasttı. Daha sonra girişilen bu manada birçok hain saldırının biriken kini, 15 Temmuz’da milletin başına bir daha ayağa kalkmamak üzere bombalarla yağdı. Her defasında girişilen saldırılar boşa çıkınca ülkeyi hüzne boğan 6 Şubat Depremi bunlara coşkular yaşattı Türkiye çökecek diye. Bu kadar çok hainin olduğu bir ülkede yaşamak elbette zordur.
Ülke olarak kararlı adımlarla yürüyoruz. Ekrem Kızıltaş’ın Pazar günkü köşesinde ifade ettiği üzere “Cumhurbaşkanımız 'iç cepheyi sağlam tutalım' dedikten sonra Devlet Bahçeli'nin DEM'lilerin ellerini sıkarak 'Türkiye'nin partisi olun' demesi çağrısı ve ardından da terörün bitirilmesi ile ilgili ezber bozan sözleri üzerinden kafa karıştırmaya kalkışanlar çok.” diyerek yaptığı tespit, Bahçeli’ye karşı orantısız saldırının sebebini de açıklıyordu haddizatında. Bahçeli’nin ne kadar haklı olduğunu hala anlamayanlar varsa TUSAŞ saldırısı ile mesaj vermek isteyenlerin bu şenaatlerine bakmaları kendileri için yeterince bir izah içereceği kanaatindeyim. Gezi olayları patlak verdiğinde bir takım temaslarda bulunmak üzere ülke dışında bulunan sayın Cumhurbaşkanımız Kahramankazan’ın TUSAŞ olayında da BRİCS zirvesi için Tataristan’ın Kazan’ındaydı. Gezi olayını, tertipleyenlerin aleyhine nasıl çevirdiysek TUSAŞ saldırısını da tertipleyenlerin aleyhine öylece çevericeğimize güvenim tamdır. Kızıltaş’ın yer verdiği diğer bir husus da BRİCS zirvesiyle, ülkemizin savunma ve havacılık kuruluşlarının bir hafta süren SAHA EXPO'da 6 milyar doların üzerinde ihracat bağlantısı yaptığı gerçeğiydi.
Bahçeli’nin "Türkiye'ye getirilirken her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun gelsin TBMM'de DEM sıralarına katılıp silah bıraktığını ilan etsin, terörün tamamen bittiğini örgütün lağvedildiğini haykırsın.” sözleri, aslında Cumhurbaşkanımız 'iç cepheyi sağlam tutalım' sözünün bir tercümesiydi. Haliyle ne Cumhurbaşkanımızın kendi kafasınca bir yol izlediği vardır ne de Bahçeli’nin. Söylenen sözler ve atılan adımlar derin bir devlet politikasının izlerini taşımaktadır.
Sınır ötesinde ayaklarımızın sağlam basması için sınır içinde de cephenin sağlam tutulması iktiza eder. Hainlerin çok olduğu şu güzelim ülkemde hala varsa onların yalanlarına kananlar bu son TUSAŞ saldırısını iyi tahlil etmeleri gerekir.
Yeni Dünya Düzeni peşinde koşanlar bu saldırıyla iç cephemizi sarsmaya çalışmaktalar. İç cephemizin dışa çalışan muhalefet cephesi olduğu gibi FETÖ şarlatanlarının da pusuda beklediğini unutmayalım.
Bir kaşık suda fırtına koparmaya namzet hain çevre, Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrının mahiyetini ve ülkemiz adına ne kadar mühim sonuçlar doğuracağını görüp anladıklarından bunu akamete uğratmak için en hassas yaramız olan PKK üzerinden tartışmayı başlattılar. Devlet politikası Kürt kimliğini kirli emelleri için kullanan PKK’dan ayırarak temize çıkarma yönünde çok hassas bir çizgide devam etmektedir. Haliyle ülkemizde Kürt sorunu olmayıp Kürt kimliğini kullanan bir terör sorunu olduğu herkes tarafından bilmektedir. İç cephenin sağlamlığı Kürt vatandaşlarımızla Türk vatandaşlarımızın tarihte olduğu gibi aynı potada yer almasıyla mümkün olacaktır. Bu anlamda Abdullah Öcalan ismi örgütü tasfiye edecek bir özelliğe sahip. PKK’nın yeni yapılanması Öcalan’ı dışlamışken işin siyasi boyutundan habersiz Kürt halkının, Öcalan’ın yapacağı devlet yanlısı bir açıklamayla PKK’ya olan desteğini keseceği bilindiğinden TUSAŞ saldırısı tertip edildi.
Bir taraftan Bahçeli’nin PKK’yı bitirme hamlesi, Ahmet Gürbüz’ün ifadesiyle bir taraftan BRİCS toplantısına katılım, ekonomi politikaları ve diplomatik tercihlerde özgün bir yol belirlemesi, AB ve NATO müttefiklerimizi çılgına çevirmiş olmalı.
Bu bir devlet aklıydı ve doğruydu. Zaten bombalı saldırı da bunun doğru bir politika olduğunu gösterdi...
Karşı cenahın hedefinde 2028'de Türkiye'nin bölünme planları olduğunu uzmanlar dile getiriyor. Bahçeli eliyle girişilen bu hamle dediğimiz bölünme planlarını yok edecek bir hamleydi...Eşzamanlı olarak Irak sınırlarında PKK'ya yönelik giriştiğimiz askeri operasyon da devletin ciddiyetini gösteren bir operasyon niteliğindeydi.
Devlet PKK ile Kürt kimliğini ayırt etmek istiyor. Bunun için de çok hassas davranmak zorunda. Abdullah Öcalan'ı kullanmak istemesi bu hassasiyetin bir göstergesi.
Devlet akılımıza güveniyorum.
Böyle buhranlı dönemleri çok gördük ve hepsinden de olumlu sonuçlar elde ederek sıyrıldık.
Mesela ilk Suriye meselesinde Türkiye neden müdahale etmiyor diyenlerin önde geleni Kılıçdaoğlu'ydu. O gün müdahale etmeyen Türkiye gün geldi Fırat Kalkanı'yla başlattığı ve ülke menfaatimize olan müdahale zincirine yine ilk karşı çıkan Kılıçdaoğlu olmuştu. Maalesef muhalefetimiz ülkemizin zararına olandan yanaydı. Biz ise devlet olarak hep kendi çıkarlarımız penceresinden baktık olaylara.
Kobani meselesinde de benzeri hamleler gerçekleştirdik. İlk zamanları çok karşı çıkıldı Hükümet PKK'yı destekliyor diye. Sonuç yine devle aklının zaferiyle nihayet buldu
Bugün bunu anlamayan yarın elbette anlayacaktır. Önemli olansa meseleleri zamanında anlamaktır.
Hacı Bektaş Velî’nin deyişiyle “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”ki birleştirici, yapıcı, hoşgörü sahibi, sevgi dolu birer gönül erbabı olmakla hainleri durdurup vatanımıza sahip çıkalım.
Mustafa SALİM
28 Ekim 2024 Ankara.