Mahmut hoca, yenilmiş, yıkılmış, tükenmiş olmanın verdiği duygularla ders saatinde müdürün odasına geldi.
“15 yıllık öğretmenim, sayın müdürüm ben böyle öğrenciler görmedim. Yardım edin” dedi. Müdür İsmet Bey, Mahmut öğretmeni oturttu, su ikram etti ve ne olduğunu sordu.
Mesele 7E sınıfıydı, sanki hepsi özenle seçilmiş gibi, “yaramaz” tabir edilen öğrenciler bir sınıfa toplanmıştı. Bütün öğretmenlerin bu sınıfla problemi vardı. Bütün sınıfın, öğretmenleriyle sorunu vardı.
Ne laf dinliyorlar, ne sustan anlıyorlar, ne cezalar işe yarıyor… Mahmut hocayı bıkkınlık noktasına getiren de o kadar uğraşmasına rağmen sınıfla bir iletişim kanalı oluşturamaması. Kızar ama öğrencilerine kıyamazdı Mahmut hoca. Dersini anlatırken, karşı tarafa yani öğrencilerine ne yaptıysa ulaşamamış. Çok nitelikli, çok kaliteli, espri anlayışı yüksek bir öğretmeni yıldıran sınıfı o gün anladıkları dilden (Kesinlikle şiddet değil) müdür İsmet Bey güzel bir şekilde uyarıyor. Öğretmenin sınıfı terk edip gitmesiyle başlayan kriz o gün orda Müdür İsmet Bey’in gayretleriyle sona eriyor.
Ne mi oluyor daha sonra, o sınıf öğretmenlerini çok iyi anlamış olmalı ki, bir daha hiç üzmüyorlar. Hâlâ yaramazlık yapıyorlar, hala şikâyetler devam ediyor ama Mahmut öğretmeni üzmüyorlar bir daha.
Benimde meslek hayatımda en çok zorlandığım sınıflar içinde ikinci sırada bu sınıf. Davranış değiştirme ve sınıf yönetimi konusundaki eğitimimi bu sınıfta uygularken sonuç almam öyle hemen kolay olmamıştı.
İşte bu sınıfın, bu problem çocuklarla dolu sınıfın bir öğretmeni oldu bir sene sonra… Onlara kızdığını bile hatırlamıyorum. Hiçbir öğretmen sınıfına onun kadar değer vermedi, onun kadar üzerine titremedi. Öğrencilerle öyle güzel ilgilendi ve öyle güzel iletişim kurdu ki, sürekli problem çıkaran, sürekli şikâyet gelen, o çok konuşan, az ders çalışan sınıf gitmişti. Problem sınıfın bir yıl sınıf öğretmenliğini yapan Ayten öğretmenin o sınıfı ve öğrencileri o ders yılı sonunda okula ve topluma kazandırdığını kendi gözlerimle gördüm.
İnsanlara değer verirseniz, insanlar kendilerine verilen değere göre davranırlar. Üniversite yıllarımda, bir ders sırasında Prof. Dr. Ayşegül Ataman bunu bir örnekle anlatmıştı.
Ankaray (AŞTİ-Dikimevi arasında çalışan Hafif Metro ağı) açılmadan önce toplumun bazı kesimlerinde şiddetli tartışmalar olmuş. Pek çok kişi insanlarımızın tıpkı otobüslerde yaptığı gibi Ankaray vagonlarına kısa sürede büyük zarar verip, harabeye çevireceğini söylemişler. O yıllarda otobüslere vatandaşların, falçata ile, tekmelerle zarar vermelerine belediyeler engel olamıyordu. Öyle ki otobüslerde koltuklara birilerinin bir şeyler karalaması çok masum bir eylem kalıyordu. Aynı şeyin Ankaray’da olacağına inananların sayısı hayli fazlaymış. Ataman, toplumun Ankaray’ı çok güzel kullanacağını, onlara zarar vermeyeceklerini hatta koruyacaklarını söylemiş. “İnsanlar kendilerine layık görülen şeye göre hareket ederler” diyordu sürekli.
Ankaray 1996 yılında açıldı. Aylar geçti, yıllar geçti ve zaman Ataman’ı ve onun gibi düşünenleri haklı çıkardı. Otobüslerine sürekli zarar verilen Ankara’nın, Ankaray’ı gözü gibi koruduğunu görebilirsiniz. Aradan yirmi yıldan fazla geçtiği halde bugün bile hala o ilk zamanlardaki koltuklar kullanılıyor.
İnsana değer veren, insan kazanır. İnsana değer vermeyen insan harcar. Öğretmenlik insana değer vermekle başlar. İnsanı insan yapan iyi hasletleri ortaya çıkarmanın verdiği hazzı yaşamaktır öğretmenlik. Böyle olursa başarılı olur, böyle olursa eğitimde çıtayı yükseltiriz.
Mahir Kılıçoğlu
mahirkilicoglu@hotmail.com