MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

EĞİTİMİN GERÇEK SORUNU

01 Eylül 2016 Perşembe 10:05

Ülkemizde eğitim sistemiyle ilgili tartışmalar yıllardan beri süregeliyor. Özellikle son on yılda yapılan reform niteliğindeki değişiklikler ve yapboza dönen düzenlemeler sonunda sorunun kaynağının öğretmen niteliğinde olduğunda birleşilmiş gibi bir sonucun doğduğunu görüyoruz. Öğretmenin niteliğinin artırılmasıyla sorunun çözüleceği algısı sanki yetkililerin zihnine yerleşmiş gibi görünüyor.

Türkiye’de üniversite mezunlarının genel olarak niteliği incelendiğinde, bu konuda da bir takım memnuniyetsizliklerin olduğunu görülecektir. Ne yetişmiş mühendisten, ne doktordan, ne avukattan, ne de başka meslek mensuplarından genel anlamda memnuniyet vardır. Oto tamircilerden de, lokanta işletenlerden de sık sık şikâyetler gündeme geliyor. Türkiye’de genel olarak nitelikli iş gücü sorunu her geçen gün artarak devam edecek görünüyor. Çünkü sorunu gerçekçi bir bakış açısıyla, çözüm odaklı yaklaşımla yaklaşılmadığı gibi, günü birlik tedbirlerle sorunların çözüleceği düşünülüyor.

Robert M. Pirsig’in Zen ve Motosiklet Bakım sanatı adlı kitabında sistemler üzerine bir benzetmesi var. Kendi motor yapısını bir sistem olarak ele alan Pirsig, buradan fabrika örneğine dönerek, çok farklı yapılanmaların sonuçta bir bütün olarak üretimi gerçekleştirdiğini söyleyerek, bu yapının içindeki işçilerin, mühendislerin bütünü tarafından fabrikanın işletildiğini ve kimsenin gerçek yapı hakkında fikir sahibi olamıyacağını belirtiyor.

Fabrika örneğinde olduğu gibi devletleri oluşturan sistemlerin, kendi içinde bir takım sistemlerden oluştuğunu, hükümetlerin bu sistemin parçası olduğunu söyleyen Pirsig, Fabrikayı yıkmanın, fabrikanın işlevini değiştirmenin, ele geçirmenin hiçbir faydasının olmayacağını, önemli olanın fabrikayı kuran zihniyet olduğunu söylüyor. Çünkü o zihniyet olduğu müddetçe fabrika tekrar yapılacak, eski haline dönüşecek, eskisi gibi üretim yapacaktır diyor.

Aynı şey siyasal sistemler, hükümetler içinde geçerlidir diyor Pirsig. Bu düşünce oldukça haklı bir düşüncedir. Çünkü düzeltmeye çalıştığımız şey iyi kurgulanmış, iyi planlanmış, çok iyi organize edilmiş bir düşüncenin uygulamadaki yansımalarından başka bir şey değildir. Bu anlamda, eğitim sisteminde yapacağımız değişikliklerin, yönetimsel çabaların uzun vadede elde edeceği sonuç değişmeyecek ve tekrar eski sorunlar nüksedecektir.

Söz gelimi, öğretmenin niteliğini artırmak pek çok faydası olacak bir çalışma olacaktır ancak, eğitimle ilgili genel felsefe ve yaklaşım aynı kaldıktan sonra süreç içinde değişen bir şey olmayacak denilebilir. Bu nedenle, özel anlamda eğitimle ilgili, genelde toplumsal anlayışın ve yönetimsel anlayışın yani felsefenin değişmesi gerekiyor.

İnsanların, tek tip, belirli kalıplarda yetiştirme türündeki eğitim anlayışı eskide kaldı. Ancak gelinen süreç tam bir kaosa döndü, eğitimle ve okullarla ne olması gerektiği konusunda insanlarda ciddi bir kafa karışıklığı var. Topu topu 2 milyonluk iş gücü için 20 milyon insan kıyasıya yarış veriyor mesela. Sadece % 10’nun ulaşabileceği bir kamu görevine göre şekillenmiş eğitim yapılanması ve sınav sistemi sonucunda ülkede ciddi bir işgücü açığı oluştu.

Ülkedeki yükseköğretim kurumları, siyasi iradenin kararlarıyla son yıllarda arttırıldı. Bu durum öğretim üyesi eksikliğinden dolayı yeni sorunları ortaya çıkardı. Hala eski sistemlerle, öğretim üyesi açığının giderilmeye çalışıldığı günümüzde, öğretim üyelerinin yetiştirilme süreçlerinin ülkedeki fırsat eşitliğiyle açıklanamayacak kadar sorunlu uygulamalarla dolu olduğunu söylemek hata olmayacaktır.

Bunun yanında, nitelikli öğretmen sorununun Milli Eğitim Bakanlığının Öğretmen Akademisi ile çözülmeye çalışılması sonuçları değiştirmeyecek bir uygulama olduğuna değinilmişti. Çünkü sonuçta kendisinde hata ve eksik görülen öğretmenin düzelmesi, çoktan seçmeli sınav sisteminin verdiği zararı telafi edemeyecek, belki katmerlendirecektir. Burada Öğretmen Akademisi uygulamasının yanlış olduğu söylenmiyor. Böyle bir çalışmanın muhtemel sonuçları ile ilgili bir takım öngörülerde bulunuluyor. Yoksa öğretmenin niteliğini artırmaya yönelik her türlü çalışma çok gerekli ve önemlidir.

Sadece çoktan seçmeli sistemin değişmesi bile yeter değildir. Bunun yanında eğitimin ne tür insan yetiştirmesiyle ilgili tartışmaların da yapılması gerekiyor. Eğitim programlarının yeni baştan yapılması, ders kitaplarının yeniden yazılması gibi uzun uğraşları gerektiren bir sürecin başlatılması ve yönetilmesi gerekiyor. Çünkü mevcut sistemi oluşturan zihniyet okullarda yıllar önce kaldırılan yabancı dil ağırlıklı eğitim uygulamalarını sistemin içine tekrar bu kez son derece masum bir çehre ile sokuverir.

Sonuç olarak, ne öğretmenin niteliği, ne yükseköğretimin öğretim üyesi açığı, ne çoktan seçmeli soru sistemi eğitimin sorunlarının özeti olamaz. Bunlar belirli bir zihin anlayışının mevcut sisteme yansımasından başka bir şey değildir. Öncelikle ülkenin bu zihin anlayışından kurtulması gerekir. İnsana, ülkeye ve onun gelişmesine değer vermeye, ülke kaynaklarını küçük bir azınlığa peşkeş çeken, ülkenin kangrene dönüşmüş sorunlarına çözüm üretmeyen, statükonun devamından yana tavır sergileyen, insanımızın öz benliğine ve değerlerine düşman bu zihin anlayışına karşı sürdürülen mücadele kazanılmadıkça, eğitimin sorunlarına karşı üretilen çözümler uzun vadede kaybedilecek savaştır.

 

Mahir Kılıçoğlu

mahirkilicoglu@hotmail.com

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #