Yıllar önce, bir uluslararası kongre sırasında, kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum, bir akademisyen, bir öykü anlatmıştı. Öyküde bütün orman hayvanları toplanmış, artık sorunlarına kesin bir çözüm için aralarında konuşuyorlarmış. Sonra biri söz almış ve şöyle demiş:
- Bütün hayvanlar gemiye binmiş gidiyorlarmış. Sonra gemide bir çatlak oluşmuş ve gemi su almaya başlamış.
Sonra oturmuş. Herkes mesele anlaşıldı demiş ve dağılmışlar.
Bu hikâyeyi anlatan da o gün devamını önce anlatmadı, dinleyenleri merakta bıraktı. Konuşmasının sonrasında da hikâyenin sırrını açıkladı.
Hikâyenin sırrından önce, en çok gündem konusu olan ve merkezinde eğitim olan deizm konusuna değinmek istiyorum.
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun gündeme getirdiği deist, başörtülü öğrenciler ve imam hatip öğrencileri konusu herkesi harekete geçirdi. Gençlerde deizmin yaygınlaşması üzerine Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı çalıştayla ders materyallerinin çocuklara uygun olmadığının sonucuna ulaşılmış.
Çalıştayda başka sonuçlara da ulaşmışlar ancak bunların çoğu, altına bakmadık taş bırakmadık mesabesinde. Sonuç bildirgesi incelendiğinde, çalıştayın ciddi kafa yorulmuş bir çalışma olduğu da görülüyor. Bu nedenle Konya İl Milli Eğitimi kutluyorum…
Yazılarım Kamuexpress’te yayınlandığından beri, ağırlıklı olarak eğitimle ilgili çeşitli sorunlardan bahsediyoruz. Öncelikle eğitim sistemi ve eğitim felsefesi üzerinde çeşitli görüşlerimizi aktardık. Sık sık eğitim sisteminin iyi kurgulanmış ve seküler olduğunu ve buna sonradan dini eğitimin yamalandığını belirttik.
Eğitim sisteminin kişilerde 'kişilik bölünmesine' sebep olduğunu belirtmiştik. Eğitim sisteminin içinden çıkan bireylerin üç farklı kişilikten biri ya da bir kaçı ile mezun olduğunu belirtmiş, bunların ‘seküler, dindar ve bu ikisi arasında kalanlar’ olduğunu yazmıştım. (Bakınız: "İnsan Birikimimiz ve Yeni Eğitim Sistemi")
Deizm tartışmasıyla gündeme oturan gençlerin inanç sorunları aslında ciddi bir sorun. Onların, bu kadar imam hatip okulu, din dersleri, seçmeli Kur’an ve Siyer derslerine rağmen çok farklı mecralara savrulmaları gerçekten üzerine hemen eğilmesi gereken bir sorun.
Din ve Dindarlık Bir Hayat Modeli Değil
Bu ülkede, insanların inançları üzerine oynanan bütün oyunlar boşa çıkmış olsa da, hala toplumu etkisi altına alan esas faktör bu inanç hırsızlarının kurduğu eğitim ve toplum düzeni sistemidir.
Din ve dindarlık bir hayat modeli, bir insan modeli olarak gençlerimizin önüne konamıyor. Tv dizilerinden büyük kısmı hala seküler bir toplu düzeni pompalıyor.
Okullarda kitaplar, seküler bir hayatı, kültürden soyutlanmış, ideolojik olarak şekillenmiş bir hayatı anlatıyor. Kitaplarda ramazan sevinci yok, bayram neşesi, kına eğlencesi, kandil ibadeti yok. Hele her hafta insanların koşa koşa gittiği Cuma namazı ne kitaplarda, ne dizilerde, ne haberlerde, ne tv yayınlarında var (diyanet tv’yi saymazsak). Toplumun büyük kısmının devam ettiği Cuma namazı bile insanlara bir anlam verecek şekilde okul ders kitaplarına girmemiş.
Cuma namazı uzaydan mı geldi? Hayır, bu bizim bin yıllık inancımız ve yaşayan kültürümüzdür. Okullarda öğretilen derslerde Cuma namazı, seküler eğitim nedeniyle yer almaz.
Kız istemelerimiz, düğünlerimiz, törenlerimiz, cenazelerimiz girmiyor kitaplara. Batının Noel’i, bizim bayramlardan daha çok gündeme geliyor. Artık, cadılar bayramı, paskalya bayramı bizim kendi bayramlarımızdan daha fazla sevimli ve güzel biliniyor, görülüyor. İsterseniz bakın, araştırın.
Okullarda dini eğitim terbiye şeklinde veriliyor. Halbûki daha Kelime-i Şehadeti bilmeyen çocuklara pek çok sûre ve dua ezberlettiriliyor, dinin emir ve yasakları, ibadet kuralları öğretiliyor. Yani tebliğe muhatap çocukları terbiye etmeye çalışıyoruz.
Modern hayatın insanlara sunduğu yaşam biçimi sadece gençlere değil herkese cazip geliyor. Alışveriş merkezleri, kafeler, geziler, eğlenceler, arabalar ve kadınlar… Bu hayat çepeçevre bizi kuşatmışken, ucundan kıyısından verilen din eğitiminin, modern kültür tarafından desteklenmeyen, onaylanmayan afaki bir yaşamın, tüketimi kışkırtan bir propagandaya karşı, kanaati önceleyen bir din anlayışının desteksiz ve dayanaksız şekilde yeni nesilde tutunması kolay olmayacaktır.
Siz hiç odağında kocaman bir caminin ya da mescidin olduğu AVM gördünüz mü? Her gittiğim AVM’de mescitler sürekli dolu olduğu halde ya en üst katta, ya bodrum katta, ya otoparkta, ya da AVM’nin en dış kenarında. İşte modern hayatın dine bakışı da bu… Bu hayata karşı, ucundan kıyısından dini eğitiminin başarı şansı ne kadardır sizce? Hele bu yanlış bir din anlayışıyla, pedagojik olmayan bir yaklaşımla ve yanlış metotlarla işlenen din ise bu din eğitiminin hayata bir anlam katması ne kadar mümkündür?
Din Anlayışımız Sorunlu
Bir de dini anlayışımızda ciddi sorunlar var. Sahih din orada, kitapta ve sünnette dururken, insanlar falan hocanın, filan hacının dediklerini kutsal kitabın dediklerinden daha kıymetli görüyor. Kendilerine eleman devşirmekten başka bir şey yapmayan cemaat adı altında örgütlenmelerin günümüzde dini eğitime bir katkısı olmadığı ve olamayacağı açıkça görülmektedir.
Allah insanın aklına hitap ederken, bir takım din öğreticileri ve dindar kisveli kişiler dini, ön kabuller ve kesin naslar bütünü olarak gençlere sunuyor. İslam'ı insanlara sabırla öğreten, anlatan Hazreti Peygambere rağmen, dindarlık bir çeşit zorbalık şeklinde algılanmış. Çocuğa döverek namaz kıldırmayı, kadını dövmeyi telkin eden bir din anlatıp durmadılar mı uzun yıllar? Gerçeğin öyle olmadığını biz kendimiz öğrenmek zorunda kalmadık mı? Hala döverek namaz ve kadını dövme mevzularını savunan kelli ferli din adamlarımız var…
İki Kimlikli Eğitim
Bir de eğitimde iki kimlikliliğe son verilmeli. Çünkü bir yandan tamamen seküler eğitim, seküler kodlanmış dersler, müfredat, diğer yandan geleneksel din... Çocukların seküler-dindar çatışmasında taraf tutması veya orta yolu bulması (buna deizm diyebiliriz ya da bir oradan, bir buradan din anlayışı) çok normal. Bu sorunu belki insanlar yeni fark ediyor, yeni yazıyor ama biz bunu çok önceden fark etmiş ve yazmıştık. Hatta sorun yeni değil ama toplum yeni duyuyor, bazılarının yeni haberi oluyor.
Sadece tebliğ yerine terbiyeyi benimsememiz bile bizim büyük handikabımız. Okullarda tebliği değil, terbiyeyi önceliyoruz. Dinin okullarda, ders programlarında tebliğ öncelikli anlatımının, insanın aklına, vicdanına ve hayatına hitap eder şekilde aktarımının vakti geldi de geçiyor bile…
Gençlerin neyin ne olduğunu tam olarak öğrenmesi gerek. Artık o aptallaştırılmış gençlik yok karşımızda. Sorguluyor ve yargılıyor. Bu çok önemli bir şey. Bir arayış içinde olan gençleri eskinin eğitim anlayışıyla kesinlikle kazanamadığımız gibi eskinin din anlayışıyla da kazamayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Güncelleme yapılmalı’ şeklinde ifade ettiği ve pek çok çevre tarafında kötüye yorumlanan dinin günümüze taşınması önerisinin önemi bu deizm meselesiyle artık daha iyi anlaşılır kanısındayım.
Okullarda tebliğ merkezli din eğitimi benimsenmeli. Okullarda dinin ibadetleri, onun fıkhı falan öğretildiği gibi, dinin düşünce boyutu yani felsefi boyutu da öğretilmeli. Bugün okullarda verilen bütün ideolojik eğitimleri, ülke gerçekleriyle bağdaşmayan seküler anlayışı eğitim sisteminden çıkarmalı, kendi milli eğitimimizi kurmalıyız.
Bir zamanlar Emine Şenlikoğlu’nun ‘Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar’ kitabı, Müslüman gençlik arasında oldukça popülerdi. Bu ve benzeri kitaplar kendi devrinde pek çok gencin misyonerlik, ateizm ve diğer sapkın düşünce ve ideolojilerin ağına düşmesine engel olmuştu.
Şimdinin gençlerine, onların zihin dünyasını doğru şekilde biçimlendirecek siyasal ve felsefi eğitimi de vermemiz gerek. Okullarda yakın tarihle birlikte felsefi ve siyasal sistemleri de doğru şekilde, gençlere anlatmamız gerekiyor. Sonuç olarak, bölünmüş bir toplum yapısını besleyen eğitim sisteminin yeninden şekillendirilmesi gerekiyor.
Hikâyenin ne anlattığına gelirsek; gemi gönüldür dendi, deniz de dünya. Gönle dünya sevgisi girdi mi insan dünyada kaybolur gider anlamına geliyor dendi.
Ben bu yazıda gemi, eğitim sistemimiz; deniz de, deizm, ateizm ve diğer sapkın ve batıl inançlar deryasıdır… Şimdiki haliyle eğitim sistemi denizin üstünde yol alıyor, uzun zamandır su alıyor ve gemi yarı belinden fazla suya gömülmüş. Bu nedenle zor yol alıyor. Suyu boşaltmalı, çatlakları kapatmalı ve yelkenleri fora yaparak gemiyi adeta uçurmanın zamanı geldi...