Mehmet Şevket Eygi geçtiğimiz günlerde eğitimle ilgili dikkat çekici bir yazı yazdı. Milli Gazetedeki köşesinde her zaman Müslümanların yüksek ahlak, kültür ve sanat sahibi olması gerektiğiyle önemli yazılar yazan Şevket Eygi beyefendi, zaman zaman da eğitim konusunda değerli yazılar ortaya koyar.
Yıllarca bir öğrenci titizliğiyle sayın Eygi’yi takip etmiş olmanın aşinalığına sahibim. Kendini sık sık tekrarlaması dile getirdiği konuların öneminden ve gerekliliğinden kaynaklanıyor. İşte eğitimle ilgili dile getirdiği hususlar bu nedenle dikkate alınması gereken hususlar içeriyor.
Ne diyor sayın Eygi;
- Osmanlı’nın yetiştirdiği insanlar (öğretmenler dahil) çok üst nitelikte insanlardı.
- Önceden yapılan sınavlar eğitimde niceliği değil niteliği ölçerdi.
- Eğitimde popülist uygulamalar yanlış sonuçlar doğurur, bugün yaşadıklarımız 1950’de başlayan popülist uygulamalarının sonucudur.
- Okul sayısı, okullaşma oranı, öğretmen sayısı aşırı derecede arttığı halde eğitim seviyesi çok kötüdür.
- Sadece Kemalistler, laikler, çağdaşlar değil, İslamcılar bile eğitimi bitirmişlerdir.
- En önemli tespit ise “Bugünkü bitmiş müflis eğitim düzelmez, tamir kabul etmez. Yepyeni, gerçekten millî bir eğitim sistemi kurulmalıdır."
Bu köşeyi takip edenler, yazılarımı sosyal medyada okuyanlar, eğitimle ilgili dile getirilen şeylerin genel olarak aksayan yönlerle ilgili olmadığını görüyordur. Şevket Eygi’nin söylediği yepyeni bir eğitim sistemi kurulmalıdır sözü bir gerçeği yansıtmaktadır. Yıllarca sistemin aksayan yönlerini düzelttik, TEOG gibi diğerlerinden kat kat iyi bir sınav sistemi bile oluşturduk ancak değişen bir şey olmadı ve sorunlar büyüyerek devam etti.
Bizim esas sorunumuz zihniyetle ilgili. Osmanlıyı bizden daha iyi yapan eğitim konusunda sahip olduğu zihin kurgusuydu. Bizler, Osmanlı’ya ait olan her şeyi reddettiğimiz gibi 1000 yıllık eğitim birikimini ve felsefesini de reddetmişiz.
Şimdi bizi biz yapan değerlere yeniden dönmemiz gerekiyor. Osmanlıyla yeniden diriliş yoluna giren eğitim felsefesini tekrar diriltip, kendi eğitim sistemimizi yapılandırmamız gerekiyor. Biz, Batı’da nasıl oluyor demeye gerek kalmayacak kadar ciddi birikime ve tecrübeye sahibiz, eğitimcilere sahibiz.
Sultan Abdulhamid’i medreseler dışında yeni okullar kurma zorunda bırakan gerçekleri doğru okuyarak; 1918 yılında son şeklini alan medrese programlarının neden öyle olduğunu iyi değerlendirerek, yeni eğitim anlayışını, yeni eğitim felsefesini bir sistem olarak yapılandırmalıyız.
Genel olarak İslam toplumlarının kullandığı, özel olarak Türklerin önderliğinde yaygınlaşan medreseler, Nizamülk’ün ortaya koyduğu bir eğitim modeli olarak günümüzün okullarında bile hala uygulanan medrese sistemi genel ve geçer bir eğitim uygulamasıdır. Biz bu sistemin kurucusu, yaygınlaştırıcısı ve dünyaya öğreticisi olan bir toplumun devamıyız. Yani bin yıllık köklü eğitim sistemiyle dünyaya örnek olmuş ataların mirasına sahibiz ancak bundan bihaberiz.
Şimdi hem dünya, hem biz eğitimde yeni arayışlar içindeyiz. Bizim sahip olduğumuz eğitim sistemi seküler, üzerine dini eğitim yamanmış, sadece devlete memur yetiştirmek için yapılandırılmış bir eğitim sistemidir.
Seküler ve dini eğitim yamanmış haliyle farklı karakterli insan tipi yetiştiriyoruz. Ya seküler insan, ya dindar insan, ya da ikisinden ortak özellikler taşıyan insan tipleri yetişiyor sistem içinde. Bunun yanında insanlar devlette kadro almak için eğitim görüyor. Eğitim sistemi KPSS sınavında devlete girecek memurları yetiştiriyor. Devlette kadro kapanlar bir yana diğerlerinin ne olduğuyla ilgili hiç endişe taşımıyoruz.
Sanatçılarımız, edebiyatçılarımız, düşünürlerimiz, bilim adamlarımız, mucitlerimiz bu sistem içinde ihtiyacımız kadar insanı yetiştiremiyor. Çünkü sanatçı olacak olan memur, memur olacak olan bilim adamı, mücit olacak olan sanatçı, bilim adamı olacak düşünür, düşünür olacak olan gazeteci oluyor. Çünkü karakterine uygun işi yapmasına izin vermeyen bir eleme, değerlendirme ve seçme sistemimimiz var.
Sistemi yeniden kurgulamalıyız ancak öncelikle kurulacak bu sistem eski sistemin zihinsel kodlarıyla kurgulanmamalı. Seküler ve devlete eleman yetiştiren bir sistem yapılanmasını bir kenara bırakıp, toplum değerleriyle uyumlu, geçmişiyle barışık, dünyayla iç içe, bilimsel gelişmelere göre şekillenmiş bir eğitim sistemini kurmamız gerek.
Şevket Eygi’nin bahsettiği ‘bizim hocalarımız üniversitelerde ders veren hocalarla boy ölçüşür derecede nitelikteydi’ sözü gerçeği yansıtıyor. Bugün öğretmenlerin çok çok azı doktora sahibi, % 3 gibi bir oranı yüksek lisans yapmış. Çoğu bir enstrüman çalamaz, bir sanat hobisi yok, kitap okumaz, entellektüel birikim sahibi değildir. Bu, onların yetiştiriliş tarzıyla ilgili. Çünkü ÖSYM sınavlarında bunları sormuyorlar.
Öğretmen niteliğini artırma çalışmaları yapılıyor. Ancak bunlar sistem değişmediği sürece uzun vadede bir yarar sağlayamayacak. Üstelik bu; iktidarları tehdit eden sosyal sorunları besleyen eğitim sisteminde hiç bir şeyi değiştirmeyecek.
Yeni bir sistemi kurmamız gerek. Toplumda yeni sistemi kuracak çok değerli fikirsel alt yapı ve bunu orada burada dillendiren insan birikimimiz var. Geçen zaman aleyhimize; toplumsal, ekonomik ve siyasal yapıları tehdit eden, onları dönüştürecek değil, yıkacak türden bir şekilde tehdit eden sosyal sorunlar geliyor. Bunları engellemenin en önemli yolu, bu sorunları en çok besleyen eğitim sistemini yeniden yapılandırmamızdır.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com