Millet Meclisimizin kıymetli kürsüsünde "Size neden gerici diyoruz biliyor musunuz? Çünkü sizler 500 yıl geride kalmış Osmanlı'yı, 1500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmaya çalışıyorsunuz. Biz kadınlar özgür olabileceğimizi öğrendik ve ne 500 yıl ne de 1500 yıl öncesine gitmeye niyetimiz yok. Götüremezsiniz." diyen HDP'li Oya Ersoy'un, ruhunun kifayetsizliğini açığa vurup millete bütün kin ve nefretini kusarak açtığı ağzından işte bu cümleler çıktı.
Öğretmen Meslek Kanununun Meclisten oylanarak kabul edilmesi akabinde yapılan bu konuşma yine dinî ve millî olana karşı oluşlarının dışa vurma hazımsızlığıydı. Yapılan Eğitim Şuraları neticesinde çıkan sonuçlar, eğitimimizin millî ve manevî ihtiyaçlarımızı karşılamada yetersiz bir müfredatın girdabında boğulduğu gerçeği üzerine yoğunlaşıyordu. Çünkü gençlik tarihini bilmiyordu. Öğretilense yalan söyleyen bir tarihti. Yıllarca ikinci Abdulhamid Han Hazretlerini Kızıl Sultan diye dikte etmediler mi bu milletin genç dimağlarına? Zulmü 1453’te başlatan bir anlayışın elbette yıkılması gerekiyordu. Tarihimizi, bir Yahudi’nin kaleminden neden okumaya mahkum ediliyoruz? Türk dilini bana bir Ermeni mi öğretecek? Öğretemez. Her millet dinine sahip çıkarken, benim dinime sahiplenişimi kim, neden engellesin?... Aslında bu Kanun, eğitimimizin millî eksene doğru yol aldığının habercisi oluşuyla bir çoğunun kaçan uykusu manasına geliyordu.
Meclisimizdeki bu menfur konuşma olsa olsa, vesayetçi ruhun, 2023 yolundaki can çekişinin dayanılmaz acısından başka bir şey olamazdı.
Çok büyük bir cinnet içerisinde olmalılar ki artık kin ve nefretlerini gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar.
Bu tahammül edilmez konuşması, 4 Şubat 2022 tarihinde gerçekleşiyor. Samsun'da bir provakatör Ata heykelini yıkmaya çalıştığı bu tarihin bir taraftan İskilipli Atıf Efendi’nin idam edildiği gün iken, yirmi bir sene önce şaibeli bir ölümle aramızdan ayrılan Mahmut Esad Coşan Hoca Efendinin ölüm yıl dönümü ve bir taraftan da Recep ayının ilk Cuma günü olması hasebiyle Allah’ın rızasına rağbette yarışırcasına ibadet ve taatle ihya edilen Regaip gecesinin gündüzüne denk gelişi, doğrusu manidar gelmişti bana. Bu da bana inanma ile inanmamanın şekillendirdiği iki zihniyeti kıyaslayarak aralarında bir tahlilde bulunma fırsatı vermiş oluyordu.
Bizler, resmî formatın dışında da olsa millî ve manevî yükümüzü İskilipli Atıf Efendilerin mücadele tohumundan yeşeren filizleri ve Coşanların görünmez üniversitelerinden alan necip bir milletin inanan evladıyız. İrfanımızın hamuru, Ahmet Yesevilerin, Mevlanaların, Yunusların ve Hacıbayram Veliler ile Hacı Bektaşların mayasının eseriydi. O yüzden iman dolu göğsümüz gibi serhatlerimiz var. Şehadetleri dinimin temelini teşkil eden ezanlarımız var. Ve bu millet; tabi ki imanıyla var olan bir millettir...
İddiamızı güçlendirdiği ve verdiğimiz mücadelede işlerimizi kolaylaştırdığı için öncelikle bu konuşmanın bize sağladığı faydadan dem vurmak isterim. Çünkü daha önce bu örgütün iç yüzünü yazdığımda, paylaşımımdan dolayı sosyal medyanın engeline takılmıştım.
Bu vesileyle PKK Terör Örgütü ve siyasi uzantısı olan HDP’in batılılar tarafından dizayn edildiğini, Kürtlerle ilgisinin olmadığını, Ermeni ASALA Örgütünün bir uzantısı olarak Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerde tekrar sahnelenerek yerli bir imaj verildiği, ancak kutsal değerlerimize tamamen ters bir ideolojik saplantı içinde oldukları ve dinimize karşı düşmanca tavırlar sergilemeye çalışmalarına rağmen iki yüzlülüklerini ele veren bu konuşmanın, hala bunların kirli oyunlarının olabileceğine inanmamakta direnen bazılarının belki de birçok gerçeği görmesine bir katkısı olacağını düşünüyorum.
Bunların, (PKK ve siyasi uzantıları) Kürtlerin Müslüman olduklarını bildikleri için vatandaşa yaklaşımlarında hep dini argümanları kullana geldikleri bilinen bir gerçektir. Başörtülü Milletvekili Hüda Kaya’nın HDP saflarında sergilediği siyasi duruşunu bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Aldatma ve göz boyamaya matuf bu tipleme bir algı unsurudur.
Genel manada PKK ve siyasi uzantısı HDP’nin dini olan her şeye ne kadar mesafeli olduklarını, özellikle de dinimiz aleyhine nasıl düşmanca tavırlar sergilediklerini, bu amaçla örgütsel faaliyetler kapsamındaki eğitimlerinde, örgüte zor kullanılarak dahil edilen elemanların nasıl devşirildiklerini, devlete teslim olan örgüt mensuplarının itiraflarından gayet açık ve net biliyoruz.
Esrar ve eroin kullanımı ile kaçakçılığı, alkol kullanımı, domuz etinin yedirilmesi, özgürleştirilmiş bireyler safsatasıyla serbestçe zinanın yapılması, başta namaz olmak üzere ibadetlerle alay edilmesiyle birlikte beyin yıkanması olarak ifade edeceğimiz açıklamaların yer verildiği ve mana alemine ait unsurların tümüne olan inancı sarsmaya matuf felsefik yorumlara boğdurulan eğitimlerin verildiğini de biliyoruz.
Oya Ersoy’un konuşması, aslında inancımızdan rahatsız oluşlarını ele vermede malumun sadece ilanıydı. Millette göstermedikleri gerçek yüzlerinin ifşasıydı. Bu kadının beş yüzyıllık yakın geçmişle Osmanlıyı, bin beş yüz yıl ötesiyle İslam’ı ve örf-adetlere dil uzatmakla da kadim bir milletin dünyadaki varlığına tahammülsüzlüğü olarak nitelenecek tavrı aslında dini olana düşmanlığının pervasızca dile getirilişiydi. İfadesinde, özgür kadın vurgusuyla da ne kastettiğini biz gayet iyi biliyoruz.
Millî silahlarımızla nasıl şaha kalktıysak eğitim ve kültürümüzün millî olanını da şaha kaldıracağız. Kervanımız yürüyor ve bulutlar ufukta; kervan yolundan olmayacağı gibi bulutlar da zarar görmeyecektir.
Samsun'da heykele saldırtılan sarhoşlara ipi veren ellerle, Milletin Kürsüsünde bu kadına, milletin maneviyatına hakaret içeren konuşma metnini tutuşturan eller, aynı karanlık gücün elleri...
Bu zihniyeti Meclisimize taşıyan dahili ve harici bedhahların hesabı neyse, bilsinler ki Rabbimin de bir hesabı var ve o hesap, tüm planları yerle bir eden daha büyük bir hesaptır...
Mustafa Salim
05 Subat 2022, Ankara