20. Yüzyılın ortalarında, bir sınıfta bir araya getirilmiş bir grup öğrencinin başında bulunan bir öğretmenler eğitim sistemi zirvesini yaşıyordu. Sistem tıkır tıkır işliyor, istenen ve aranan nitelikte insan gücünü üretiyordu. Bu batı için geçerli olduğu kadar aslında batıyı geriden takip eden bizim için de geçerliydi.
Bugün eğitim sistemi ciddi sos veriyor. Herkesin bir şekilde şikâyetçi olduğu şey, ne kitaplar, ne okullardaki sıralar, ne öğrenci sayıları… Herkes, sistemin arızalarının bir cephesini görüyor, bütün sorun ondaymış gibi düşünüyor. Örnek olarak, okulda 6 saat matematik dersi alan öğrencilerin bunu yetersiz görüp aynı okulda, aynı öğretmenden 2 saat daha ders almayı istemeleri. Velilerin bunun için koşturmaları. Bu örnekle kim neden şikâyetçi diye sorarsanız, tabi ki alınan matematik eğitiminin yetersiz görülmesi… Ya da puan türleri, sürekli değişen ÖSYM sistemi, üniversitelere girişte yaşanan sıkıntılar, sancılı geçen ÖSYM sınavlarına hazırlık süreçleri, bu konularda yapılan akademik çalışmalar falan…
Öte yandan, “eğitim şart” sözü orada-burada sürekli tekrar ediliyor. Eğitimden beklenen tam olarak nedir belli değil ancak, okullarda öğretmenler çocukların aileden bir şey öğrenmeden okula geldiğinden şikâyetçi, aileler, öğretmenlerin yetersiz olduğundan şikâyetçi. Okul yöneticileri, ailelerin okula yeterince yardımcı olmadığından, öğretmenlerin özverili olmadığından şikâyetçi.
Dilekçe yazmayı bilmeyen edebiyat öğretmeni mi dersiniz, bilgisayar konusunda her türlü belgeye sahip olduğu halde, şifresini girip Mebbis hesabına ulaşamayan öğretmen mi dersiniz… Ya da okulda yaşanan intihar vakası üzerine, bütün öğrencileri toplayıp “Ne var oğlum, derdiniz ne, neden intihar ediyorsunuz?” diyen okul müdürünü mü dersiniz.
Bir okulda yaşanan istismar olayında mağdurları koruma, suçluyu adalete bildirme değil de, bundan kimse zarar görmeden nasıl sıyırırım, nasıl üstünü örtebilirim, nasıl durumu idare edebilirim diye düşünen milli eğitim müdürünü mü dersiniz…
Başarıyı, ÖSYM ve TEOG sınavlarında alınan dereceyle ölçen insanlar var. Başarıyı iyi bir üniversitede iyi bir bölüme yerleşme olarak gören veliler var. Öğrencinin tıp fakültesini kazanması iyi bir şey, torna tesviyeyi kazanması dudak bükülen bir şey…
Meslek liselerinde bazı bölümler artık öğrenci bulamıyor. Meslekler geçerliliğini yitirdiğinden değil, artık gözden düştüğünden… Mobilya ve marangozluk, insanlık var oldukça devam edecek bir meslek ancak bazı okullarda bu bölümler öğrenci bulamıyor mesela. Soruyorum, mezunlar iş mi bulamıyor, hayır, bugün sadece montaj için 3000 lira maaş veren işverenler var diye cevap veriyorlar.
İnsanların eğitim konusunda doğru fikirlere sahip olması için eğitimi yönetenlerin eğitim konusunda doğru fikirlerinin ve doğru tutum ve davranışlarının olması gerekir. İnsanları, artık bir yarış halini almış eğitim sisteminde gerçek başarıya götürecek nüvelerle donatmanın yolunun bu yarışın dışına çıkmak gerektiği konusunda birilerinin ikna etmesi gerekiyor. Bu, Erkin Koray’ın, kızını evde eğitim vererek hayata hazırladığı gibi yapmak anlamına gelmiyor. Bu, topyekûn, eğitim sisteminin yeniden kurgulanmasından geçiyor.
Bir defa iki karakterli yapısından kurtulması gerekiyor eğitim sisteminin. Eğitim sistemi, hem seküler ve kapitalist bir dünya görüşüne sahip, hem gelenekçi ve toplum değerlerine değer veren anlayışa sahip. Seküler olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok, ancak gelenekçi ve toplum değerlerine değer veren anlayış, bizzat uygulayıcıların kendilerinden kaynaklanıyor. Çünkü öğretmenlerin en az ikisinden biri böyle.
Sistem, iki karakterli yapısından dolayı, öngörülen iyi vatandaş insan tipine ulaşmakta zorlanıyor. Bir defa iyi vatandaş tanımının kendisi de tartışmalıdır. İdeal olanı tarif etme bakımından milli eğitimin amaçları yeterli görülebilir ancak bu bile eğitim sistemin yeniden kurgulanması için çok iyi sebeptir. Çünkü, “Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek.” şeklinde ifade edilen eğitimin amaçlarıyla ancak ve ancak devlet memuru olmak için yarışan insanlar yetişir, olan da bizzat bu. Bizim ihtiyacımızsa, toplumun her türlü ihtiyaçlarına cevap veren nitelikli insandır; iyi insandır.
Eğitim Sistemiyle ilgili şikâyetler, bir şeylerin yanlış olduğunu gösteriyor. İnsanların aldıkları eğitimle devlet memuru olmak için yarışması da sistemin yanlış kurgulandığını ya da artık bugünün ihtiyaçlarına cevap vermediğini gösteriyor. Eğitim sisteminin öncelikle nasıl bir insan istendiğini belirleyerek yeniden kurgulanması gerekiyor.
Bizler büyük devlet olma reflekslerine sahibiz, büyük devletler, en iyi okullara sahip devletlerdir.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com