Kapitalizm sinsi bir şekilde bütün alışkanlıklarımıza ve anlayışlarımıza sinmiş, artık her tarafa sirayet etmiş bir yapıdır. Bu yapının dünyayı getirdiği durum yıkım ve kıyamettir.
İbrahimi dinlerin ortak noktalarından biri de zamanın sonu niteliğinde bir kıyamet beklentisidir. Dünyada egemenliğini ve bütün kurallarını öyle veya böyle kabul ettirmiş olan kapitalizm, Hıristiyan ve Yahudi geleneğin mistik yönünden çok etkilenmiştir. Onlar bu geleneğin vaat ettiği Mesih’i ve akabinde kopacak kıyameti bekliyorlar. İslam toplumu da bu anlayıştan etkilenmiş, Mesih beklentisi olduğu gibi, kendini Mesih ilan edenler de toplumda var olmuştur. Mesih inancı, dünyanın sonu konusunda beklentilerle daha da pekişmektedir.
Her medeniyet, kendisini zamanın sonu olarak görme eğilimindedir. Bu onun ilminden, gücünden ve kibrinden kaynaklanıyor. Dünya üzerinde büyük egemenlikler kurmuş toplumlarda ilmin, servetin ve gücün bir arada bulunduğunu görürsünüz hep. İşte bu zenginlik kibri doğurmuş, kendilerinin sonunun zamanın sonuyla bir olacağı yanılgısına kapılmıştır.
Bu, sadece sömürü medeniyetleriyle ilgili bir durum değildir. Osmanlı devletinde de Mesih ve kıyamet beklentisinin oluştuğunu görüyoruz. Bu beklenti o kadar güçlü şekilde kendini hissettirmiş ki, II. Bayezid döneminde saraya gelen İspanyol denizcinin Osmanlı adına Batı’ya seferlere çıkma teklifi, kıyametin yakın olduğu gerekçesiyle reddedilmiş. Kimmiş o İspanyol denizci biliyor musunuz; Kristof Kolomb… Bu bilgiyi Cevat İzgi’nin ‘Osmanlı Medreselerinde İlim’ adlı kitabında okudum.
Dünyanın bir kıyamete gittiği konusunda beklentiler gerçekleşmeyince, Yahudiler öncülüğünde ve etkisinde Batı, kıyameti çabuklaştırmak için harekete geçti. Bir çılgınlık, bir sapkınlık içinde, delice arzuları ve vahşet duygularını tatminden başka işe yaramayan savaş çığırtkanlıkları da bundan.
Kıyametin ne zaman ve nasıl olacağıyla ilgili kimsenin bilgisi yok ancak, onun alametleri konusunda tartışmalar var. Yüksek binalar falan gibi… İşin ilginç tarafı, her devirde, çeşitli belirtiler kıyamet alameti sayılmış ve buna yorumlanmıştır. Batı’nın ve onun etkisindeki her coğrafyada sapkın din anlayışından kaynaklanan beklentiler her devirde kendisine muhatap bulmuştur. Günümüzde bazı devletlerin politikasına yön veren esas etkenlerden biri de bu sapkın kıyamet anlayışıdır.
Evrenin bir sonu olduğu, olacağıyla ilgili bilimsel bilgi ve bulgular tartışıla dursun, insanlığın tarihte görülmemiş büyük bir çatışmaya doğru hızla sürüklendiğine dair ciddi gelişmeleri yaşıyorum. Yeryüzü, nükleer tehditler dâhil, sömürgeci batının elinde daha önce görmediği bir çatışmaya hızla gidiyor.
Hızlı yok oluş, hızlı tükeniş nasıl sonuçlar doğurur bilmiyoruz, şimdiden bunu söylemek erken olur ancak, kıyametin kendi başlarına gelmesini istemeyenler, bunu Müslümanların başına gelmesi için ciddi uğraşlar veriyor.
Irak’ın ve Afganistan’ın işgali, Suriye iç savaşı, Yemen ve Suudi Arabistan arasında devam eden çatışmalar, Mısır’daki Sisi darbesi, İran’a ambargo, Katar’a uygulanan insafsız ambargo hep büyük bir planın parçası olarak uygulanıyor.
Beklenen kıyametin, Müslümanların başına kopmasını isteyen Batılılar, bu günlerde, çevresinde hidrokarbon bulunan Kıbrıs ve Akdeniz doğusuna deniz filolarını yığıyor.
Dünyada sömürülen bütün kaynaklar tek tek tükenme noktasına doğru gidiyor. Yeni bin yılın şafağında, yeni bin yılı görme kaygısı yaşayan medeniyetler, bir yandan kendi medeniyetlerinin beklenen sonunu geciktirmek için bir yandan da kaynakları daha tam sömürülmemiş İslam ülkelerine doğru operasyon düzenleyerek geleceklerini garanti altına almaya çalışıyorlar.
İşte bu hengâme ve ateş çemberi içinde kalan Türkiye’nin aydınlık geleceği çeşitli imtihanlarla -denenmektedir. Gezi olayları, 17-24 Aralık yargı darbesi, 7 Haziran seçimleri, HDP ve PKK’nın özerklik ilanı, 15 Temmuz darbesi, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonu hep geçmişte denendiğimiz imtihanlardır.
Bugün, döviz kurlarında yaşanan aşır değerlenme de başka bir operasyon olarak niteleniyor. Bizim millet olarak yaşayacağımız bütün imtihanlara hazır olmamız gerek.
Kıyamet beklentisi ve yeni sömürge arayışları, Batı’yı yeniden büyük çılgınlıklara sürükleyebilir. Bu nedenle her türlü hazırlığın yapılması gerekmektedir. Dünya bizim gücümüzü, bizim nüfuzumuzu, bizim ekonomimizi sınadı, sınayacaktır.
Eğitimde son 10 yılda yapılan devasa yenilikler ihtiyacımız olan şeyden oldukça uzak olmakla birlikte umut verici şeylerdir. İşte bu, başında kıyamet koparılması düşünülen ülkeler ve toplamlardan biri olan Türkiye’nin kurtuluşunun, imtihanlardan başarılı olmasının en önemli yolu eğitimden geçmektedir.
Kıyamet kime ve ne zaman kopar bilmeyiz ama ülke olarak, toplum olarak kendi başımıza birilerinin kıyamet koparmasına asla izin vermemeliyiz. Sadece kendi başımıza değil, İslam Dünyasına, bütün mazlum coğrafyalara düzenlenen operasyonlara ve layık görülen kadere de Türkiye olarak son vermekle yükümlüyüz.
Bu yükümlülük, devraldığımız mirastan ve taşıdığımız şanlı bayraktan kaynaklanmaktadır. İşte okullarda verilen eğitim yerli ve milli olduğu zaman, seküler bütün unsurlardan temizlendiği zaman bu miras bizim elimizle dünyanın yeniden barış ve zenginliklerle tanışmasını sağlayacaktır.
Birilerinin beklediği kıyamet başlarına gelecektir. Bizler, sözde efendiler tarafından takdir edilen geleceğe değil, bize vaat edilen güzel geleceğe vasıl olacağız.
Bu vesileyle, 2017-2018 ders yılının tüm eğitim camiasına hayırlı olmasını diliyorum.