MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

KÖYDEKİ EVİMİZ VE ANI YAŞAMAK

11 Eylül 2016 Pazar 12:03

KKTC Güzelyurt Belediyesinin önü çimlendirilmiş, küçük bir hizmet binası vardı. Bir gün bu binanın önünden geçerken bir öğretmen arkadaşım, ‘şöyle önünde çimenler olan bir evim olsun isterdim’ dedi. Aklıma hemen köydeki evimiz geldi. Önü alabildiğine çimen, neredeyse bir futbol sahası kadar genişlikte olan, ağaçlarla çevrili bu evde benim çocukluğum geçti.

Köyümüzdeki evimizin önü boydan boya çimenlerle kaplıydı. Başkaları özel emek ve para sarf eder sahip olamazdı, biz hiç bir emek ve çaba sarf etmeden bu halı gibi çimlere sahip olduk. Çimlerin üzerinde top oynar, güreşir ve yuvarlanırdık... Ağaçlara salıncak kurar sallanırdık. Ağaç evimiz yoktu ama ağaçta yakalamaç oynardık, saatlerimizi geçirecek kadar kalırdık ağaçta... Evimizin yanında, yakınlarında balık tutacağımız dereler, akarsular vardı. Yazın bol bol kayısı, incir, böğürtlen yerdik... Böğürtlenler orada burada kendiliğinden yetişirdi... Dut mevsiminde yediğim dutları hala unutamıyor, o tadı hala bulamıyorum...

İneğimiz vardı, yayılmaya sabah tok gider, akşam aç gelirdi. Çünkü dağ-taş, kurak yaz gününde kupkuru otlarla doluydu. Bizim evin önünde de her mevsim yemyeşil çimenler olurdu. İneğin memeleri akşam geldiğinde süt dolu olmazdı, evin önünde bir saat kadar yayılır, sonra tarlalardan toplayıp getirdiğimiz taze otları yerdi... O bir saatin sonunda ineğin memelerinin sütle dolduğunu gözlerimizle görürdük...

Tavuklar o çimenlerin üzerinde sabahtan akşama kadar gezerlerdi... Hiç kene endişesi yaşamadık, sebebi işte o tavuklarmış. Ördekler evin yanındaki derede dolaşır, akşam olunca eve gelirdi... Kedimiz evimizi farelere karşı korurdu. Köpeğimiz başka kedilere düşmandı ama evin kedisiyle hiç kavga etmezdi.

Kendi elimle balık yakalamanın zevkini, dalından elimle kopardığım incirin tadını unutamıyorum. Şehirde büyüyen kendi çocuklarım benim yaşadıklarımı yaşayamayacak. Fakirdik; köydeki pek çok kişi gibi. Okullar açıldığında deftere, kitaba ve kaleme verecek para bulamazdık. Soframızda sık sık aynı yemekler yer alırdı ve aç oturduğum sofradan aç kalktığım çok oldu. Bereketli sulak yurdum toprağında hasadımız bazı yıllar bizi ihya ederken bazı yıllar borç harç içinde bırakırdı. Çiftçinin kaderi böyleydi. Tavukların ve ördeklerin yumurtası, ineğin sütü, beş-on dönümlük tarladan gelen tahılla yiyeceğimizi kendimiz üretir, ürettiğimiz kadar tüketirdik. Acıların ve sıkıntıların ve can sıkıntılarının çok olduğu günleri de yaşadık. Sonradan Kıbrıs’a gidip buradaki insanların çektikleri sıkıntıları duyduğumda kendimden utandım. Beterin beteri varmış ve bizler nimetler içinde yüzüyormuşuz.

Her şeyden öte, senin sıkıntı dediğin şeyin başkası için nimet olduğunu sonradan anlıyor insan. Mevlana Hazretleri “Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” der bir şiirinde. Yani denizde yaşayan balıklar denizde yaşadıklarını bilmezler. Nimetler içinde yüzdüğümüzün, asıl servetin elimizdekiler olduğunun farkına onlar elimizden gidince varıyoruz.

Zamanın kıymetini bilmeli, batıda daha şimdi önemine varılan, atalarımızın yüzlerce yıl önce bulduğu anı yaşama felsefesini kendimize şiar edinmeliyiz. Bu anlamda, bir okulda eğitim gören öğrencinin, öğrenciliğin gerektirdiği şeyleri yapması, dersi derste dinlemesi, ödevlerini gününde yapması, kitap okuması bir çeşit anı yaşamak oluyor. Sinemaya gittiğinde sinema izlemek, yemeğe gittiğinde yemek yemek anı yaşamaktır. Yanındakiyle muhabbet etmenin zevkini sosyal medyada ne demişleri merak ederek kaçırıyor, bir anlamda anı yaşamayı unutuyoruz.

Köyün kimine göre monoton, kimine göre o yorucu günleri geride kaldı. Yaşadığım şeylerde, Tom Sowyer ve Hucklebery Finn’in maceraları kadar zengin ve heyecanlı maceralarımız vardı. Korku filmlerini andıran maceralar, Vizontele filmine benzer diyaloglar da yaşadık. Bunların hepsini yazsam belki ayrı bir roman veya hikâye olur. Ancak geçen günlerin değerini insan oflayıp puflayarak bilemiyor.

Büyükşehirleri hayallerini kurar, denizin neye benzediğini ancak televizyonlarda gördüğümüz kadar bilirdik. Köyümüzün yakınlarından tren geçtiği için demiryolu maceralarımız da var. Paraların tren yoluna koyduğumuzda yam yassı oluşu hoşumuza giderdi.

Deve katarlarını hatırlıyorum, son deve katarlarıymış… Sonra tankları… Köyde yaşamanın verdiği kaygısızlığı yaşadık doğal olarak, bütün çocuklar yol kenarına dizilip askerlere el salladık.

Tuzumuz vardı bahçenin gizli saklı bir köşesinde. Her ziyarette bir domatesi koparır, sakladığımız yerde tuzu çıkarır, domatesi tuza bana bana yerdik. Hayatımın en tatlı domatesleriydi; ellerimizle yetiştirir, kendimize, şehirdeki akrabalarımıza doğal köy salçası yapardık.

Pek çok şeyi imece usulü yaptığımız gibi tarhanamızı da imece usulü yapardık. Koca koca tencerelerde kaynatılan buğdaylar, ekşitilmiş ayranla karıştırılarak güneşe serilir ve kurumaya bırakılırdı. İlaç gibi gelen tarhana çorbası kış yiyeceklerimizin başında gelirdi.

Yılanlarla olan maceralar, meyan kökü bitkisinin o topraksı ama tatlı tadı, koskaca nehrin çocuk aklıyla suyunu kesip balık tutma çabası, reçel yapmak için toplanan yaban böğürtlenleri, kaplumbağaların ürkekliğinden oyun çıkarmak, balık diye kurbağa yavrusu (iribaş) beslemek…

Şimdi o ev yok, yıkıldı. Evin önünde adam boyunda otlar çıkmıştı en son gördüğümde; bakımsızlıktan tabiki... Ama çocukluğum macerayla ve mutlu geçti...

Elimizde olanlar, başkalarının sahip olamadığı şeyler olabilir.  Çok yaratıcı bir çocuğun hiç Lego’su olmadığını, hiç yaratıcılığı olmayan çocuğun bir sürü Lego’su olduğunu düşünün. Varlık durumunda imkânları kullanarak bir şeyler üretmen kolaydır. Önemli olan yokluk durumunda bir şeyler üretmektir. Yokluğa hayıflanmak yerine mevcut durumda yapılması gerekenleri bulmak, mesela Legoları olmayan bir çocuğun ne yapacağını bulması, imkânsızlıklarda çözüme ulaşma becerileri geliştirmelerine yardımcı olur.

Hayatın karşımıza çıkardığı şeylerden doğru ders çıkarmak ve o an yapmamız gerekeni yapmamız gerek. İşte o an yapmamız gereken, bizim bin yıldan eski medeniyetimizin bu en önemli kuralı ‘Anı Yaşamak’ oluyor.

Herkesin, tüm Müslümanların Kurban Bayramını tebrik ederim…

Mahir KILIÇOĞLU

mahirkilicoglu@hotmail.com

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #