MUSTAFA SALİM salimhoca@hotmail.com

MESELENİN İBB BAŞKANI OLMADIĞINI HALA ANLAMADINIZ MI?

25 Mart 2025 Salı 12:42

Son olayları göz önünden geçirip tahlil ederken telefonumu çaldıran arkadaşım Bahattin ERDOĞAN olmuştu. Zat-ı alileri, Elazığ Anadolu İmam Hatip Lisesinin bağrı yanık, kendisini eğitime adamış başarılı bir müdürüdür. Gururla devletimizin sergilediği tavrın asaletinden bahsediyordu. Uzun uzun konuştuk ve fikir teatisinde bulunduk. Bugünkü yazım, kıymetli müdürümüzle yaptığımız sohbetin bir derlenmesi mahiyetinde olacak.

İmam-ı Şafi'ye atıfla: “Fitne zamanı hakkı tutanları nasıl anlarız?” diye sordukları soruya: "Düşman okunu takip ediniz, o sizi hak ehline götürür." şeklinde verdiği cevap sosyal olaylarda nasıl bir tavır takınılacağını formalize etmesi bakımından dikkat çekicidir. Çünkü dost ve düşmanlıklar kişilerin içinde bulundukları durum ve buna bağlı oldukları dünya görüşüne göre değişir. Eğilimler hak ve batıl ekseni etrafında biçimlenerek birbirinden ayrılır. Bu anlamda hak ehlinin de dost ve düşmanı olacak batıl ehlinin de. Haliyle düşman okları metaforu her iki kesim için de geçerlidir. Her bir kesimin ok yönü karşısındakinedir.

Hayattaki mücadele hep zıtlar arasında olagelmiştir. İyilerle kötüler, doğrularla yanlışlar, güzellerle çirkinlerdir bu zıtlar. İşin kafa karıştıran kısmı, her iki kesim de olumlu olan vasıfların kendisinde olduğunu iddia etmesi ve karşısındakileri olumsuz olandan yana olmakla suçlamasıdır.

Elbette hiç kimse kusurlu olanı kabul etmez. İşin içine algılar girince de olguların saltanatı sarsılır. Algılar o kadar etkili ve tehlikeli ki cehennemin yolunu şeytanların döşediği iyi niyet taşlarla bulursun.

Ülkemizde son bir haftaya damgasını vuran eylemler, tam da algıların olguları nasıl da yerinden ettiğini apaçık ortaya koymaktadır.

Göze çarpan verilerden hareketle hangi kesimin hak ya da batıl çizgisinde olduğunu görebilmekteyiz. Haliyle tarafların eylem biçimi taraftarların kategorize edilmesine zaten başlı başına bir veriyi oluşturur.

Bu ara yaşadıklarımızla işler öyle bir sarmalandı ki bilmeyenlerin nazarında olup bitenlerin iktidarla muhalefet arasında geçen sıradan siyasi bir çekişme gibi algılanması isteniyor gibi. Muhatabı vesayetli eski Türkiye olsaydı belki bu algı tutmuş ve sonuç bile alınmış olacaktır.. Ancak ülkemizi karıştırmak niyetinde olanların 21. Yüzyıl Türkiye’sinde her at oynatmak isteyenlerin cirit atmalarına müsaade edilmeyeceğini yakın geçmişimizde cereyan eden kalkışmaların sonucuna bakarak bir şey elde edemeyeceklerini bilmelerini umarız.

Bu coğrafyada Türkiye’nin çok güçlü bir ülke olarak yeniden doğduğunu dost düşman herkes görebilmektedir. Haliyle Osmanlı’dan sonra inşa edilen yeni Türk devleti, bin yıl dünyaya hükmeden eski gücüne tekrar ulaşmasın diye harici ve dâhili bedhahlar tarafından hep engellenir olmuştu. Vesayete dayalı yönetim biçimiyle gözü açılamayan Türkiye, son çeyrek asırda gerçekleştirdiği milli hamlelerle yeniden kendisinden söz ettiren güçlü bir ülke haline geldi. Tüm mesele daha doğmadan ölümü gerçekleşecek bir Türkiye olup olmama meselesiydi. Tartışma ve mücadelenin temelinde bu düşünce hâkimdi.

Batılıların bir hedefi varsa bizim de bir hedefimiz vardı. Onlar hedeflerinin gerçekleşmesi için nasıl bir didinme içinde idiyseler biz daha fazlasını sergiliyorduk. Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemliydi Batılıların nazarında ve biz son çeyrekte Türkiye’mize Türkler olarak sahip çıkıvermiştik. Ezberleri bozmuştuk. Böylece dünyanın suratına adeta Osmanlı tokadı indirivermiştik.

15 Temmuz’da bu millete bir daha ayağa kalkmayacağı son darbe planlarını millet olarak sahalara inişimizle yerle bir edişimiz bir destanın adı olsa da düşmanların tekrar bir hamle yapmayacakları anlamına gelmezdi elbette.

Ülkelerinin yönetimini eline almış bu milletin evlatları iktidarda kaldığı sürece vesayete dayalı bir Türkiye’nin yeniden dizayn edilemeyeceği bilindiği için hükümetin başarısız gösterilmesi adına her türlü hileye başvurulmalıydı. Hükümet başarısız gösterilmeliydi. Milletin desteği behemehâl kesilmeliydi. Mesele seçimlerin kimin kazanacağıyla ilgili olması hasebiyle seçimlerin mutlaka iktidarın aleyhine kaybettirilmesi gerekiyordu ki bunun için de her hile mubah görülmeliydi.

Pandemi döneminde başlayana eve kapanışlar büyük bir fırsattı ülkemizin bekasıyla sorunu olanlar için. Bütün dünyayı etkisine alan ekonomik krizlerin Türkiye ayağını hükümete bağlayarak oradan bir sonuca varmanın hesabıyla harekete geçen iç ve dış düşmanlar ekonomik krizi körüklemeye dayalı akla gelebilecek tüm entrikalara başvurarak milletin zihnini karışmaktan bir an olsun vazgeçmediler.

Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanmaları bu hilelerinin bir sonucuydu.

İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına getirilen kişiden bir cumhurbaşkanı doğurmaya çalışmaları artık bir projenin daha devreye sokulduğunun göstergesiydi. Bu milletin gözünün içine baka baka yapılan yalanlar ve çevrilen entrikalarla oluşturulan algılar vatandaşın zihnini ifsat etmeye yetiyordu. Bir taraftan devlet önlemini alırken diğer taraftan güçlü Türkiye’den rahatsız olanlar da elbette boş durmuyordu.

Devletimizi savunma sanayinde level atlamıştı. Dünyayı da sarsan olumsuzluklara rağmen ekonomisini halel getirmemişti. Otomobilini sahaya sürmüş, petrollerini çıkarmış, kendi gazını vatandaşın hizmetine sunmuş, savaş gemisini denizlerle buluşturmuş, mavi vatan mefkuresinden asla ödün vermeden hedefine kilitlenmesi bir yana, iç huzuru sağlama noktasında terör sorununu çözmüş bir Türkiye olarak yoluna devam eden devlet haline gelmiştik.

Asrın felaketi olarak nitelenen 6 Şubat depreminde Türkiye’nin ölümünü bekleyen salyalı şom ağızlıların beklentilerini kursaklarında bırakacak şekilde gösterdiğimiz inanılmaz gayretlerle sardığımız yaralar ne kadar kararlı ve güçlü olduğumuzun resmiydi.

Devletimizin ferasetinden kaynaklı sabırlı ve temkinli duruşu milletine güven verirken bu güveni sarsmaya yönelik girişimler de eksik olmuyordu.

Mezun Teğmenlerin çektiği kılıçlar, TÜSİAD’ın boyun aşan demeçler verişi, iç cepheyi güçlendirmeye dönük siyaset üzerinden etnik yapımızın fay hatlarını kırmaya odaklanışlar, Suriye üzerinden Alevi-Sünni çatışmasını harlayarak kargaşa çıkarıp Türkiye’yi iç meseleleriyle boğuşturarak dünyadan izole edilmesi gibi can sıkıcı olaylar hep millete güven veren devletinin itibarını sarsmak amacıyla çıkarılıyordu.

Devletimizin dirayeti ve milletimizin her şeyin farkında oluşu oynanan oyunları bozuyordu. Her bozulan oyun elbette iç ve dış mihrakların morallerinin bozulmasına yetiyordu.

İBB Başkanlık koltuğuna oturtulan kişinin bir proje olduğundan artık şüphemiz kalmamıştı. Adam çalışmıyordu, hizmet üretmiyordu fakat çalıp çırparak gezip tozuyordu. Alenen suç işliyordu. Amaç devletin kıskıvrak edip  içeri atarak mağdur duruma düşürülmesiydi. Milletimiz merhametli ya, mağdura karşı yelkenleri indirir ya. Erdoğan da öyleydi ya.

Devletimiz her şeyin farkındaydı. Oyuna gelmiyordu. Suç makinası olmasına rağmen sabrını koruyup zıplayışının tuzağına düşmüyordu. Vatandaşın mantığıyla devletin mantığı aynı çalışmadığı için bazen isyanlara gelebiliyorduk, devletin tokadı neden inmiyor suratlarına diye.

Proje adamın hırsızlığını ilk ele veren çaldığı diploma olup bunun da saklanır bir tarafının olmadığı anlaşılınca almaya çalıştığı tedbirler yetmeyiverdi. Koskoca İstanbul Üniversitesi Rektörü istifa edivermişti. Nasıl bir tehdit yediyse artık! Çünkü bahse konu kişi mafyavari hareket ediyordu; kısacası mafyaydı. Karanlık bir yapısı vardı. Rektör kurtuluşu istifa etmekte bulmuştu ve yapması gereken en güzelini yapmıştı.

Sıranın cebe indirdiği yetim hakkı paralara geleceğinin ayak sesleri duyulunca şebekinin bazı farelerinin yurt dışına kaçtığını öğreniyorduk. Şebekenin başı bu mafya kılıklı başkan, cumhurbaşkanı adaylığını resmi zemine oturmakla meşguldü. O kadar emindi ki kurtulacağına kaçmaya tenezzül edesi bile gelmemişti.

Devletimiz tüm istihbaratıyla iş başındaydı. Her şey hazırdı ve zamanı bekleniyordu. Akıllıca hamlelerle adam derdest edildi ve bugün hakkında bir sürü suçlama gerekçesiyle içeri atıldı. Böylece ülkemiz olası mafyanın yönetimine teslim edilmekten son anda kurtulmuş oldu.

Ne garip ki parti içi meseleleriyle boğuşan ana muhalefet partisi lideri halkı sokağa çağırma gafletinde bulundu. Derdi yolsuzluklarla mücadele olmadığı belli olan karanlık yüzlerin bu çağrıyla hapse atılan kişi ve kişileri bahane ederek sokağa çıkıp her tarafa zarar vermeye çalışmaları karın ağrılarının asıl sebebini ortaya koyuyordu. İBB Başkanı umurlarında bile değildi.

Sokağa çıkanların eylem biçiminden hareketle bunların doğru tarafın insanı olduğunu söyleyebilir miyiz? Asla.

Esnafın iş yapamaz hale gelmesi bunların haklı olduğunu gösterir mi? Asla.

Sonra emniyet güçlerimize balta, asit ve bilumum yaralayıcı madde ile saldırmaları doğru şeyler mi? Asla.

Maskeli oluşları güvenilir tipler olduğu kanaatini verir mi? Asla.

Düne kadar Türkiye’nin ekonomisine laf eden bu yığınlar 560 milyar lirayı iç ettiklerini bildikleri halde eylemlerine ne pahasına olursa olsun devam etmeleri milletten yana olmayan karanlık çevrenin hizmetkârları olduğu anlaşılmaktadır.

Bugüne kadar binbir türlü yalanla beyinleri yıkanmış gençlerimizin heyecanlarını kullanmasına izin vermemeliyiz.

Daha önce Gezi Olayları, MİT Tırları handikapı, 17-25 Aralık girişimleri, Kobani ve Hendek olaylarıyla ülkemizi verdikleri maddi zararla durdurmaya çalışan karanlık mahfiller bugün de yine bu amaçla bu olayları sergilemeye çalışıyor.

15 Temmuz FETÖ terörünün estirdiği fırtınanın dinmesiyle bu örgütle iltisaklı kimler varsa kamudan ihraç edilip nasıl gözlerinin yaşına bakılmadıysa gençliğinin verdiği delilikle sokaklarda bir macera uğruna düşüncesiz hareket eden kim olursa bu fırtına dindiğinde elbette herkesten bu yaptıklarının hesab sorulacaktır.

Devlet, unutmaz. Günü geldiğinde eşkıyanın ümüğünü sıkarak bertaraf etmesini iyi bilir.       

Mustafa SALİM

25 Mart 2025, ANKARA

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Mesut hoca
Devletle oyun oynarsan, şefkatli el koca bir şamara dönüşür. Elinize kaleminize sağlık sayın hocam.
İlhami YEMENOĞL
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı kimseye kalmaz.Allah razı olsun hocam .Kaleminize kelamınıza maşallah .