“Bakanlığımız sınav odaklı ve yarışmacı bir eğitim anlayışı yerine, öğrencilerimizin ilgi ve yeteneklerini de keşfeden bilimsel ölçütlere dayalı, çağdaşları ile rekabet edebilecek becerilerle donanmış, problem çözebilen, akıl yürüten, üreten, milli ve manevi değerlerine sahip bireyler yetiştirme anlayışını benimsemiştir.”
Bu yazı 16 Ocak 2017 tarih ve 592246 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarlarından Sayın Muhterem Kurt’un genelgesinden alınmadır. Genelge 15 tatilden önce yayınlanmış ve benim elime yeni ulaştı. Milli Eğitim Bakanımız sayın İsmet Yılmaz’ın 15 Tatilde ödevlerle ilgili genelgesinden sonra yazılmış bir genelge. Bu açıdan önemli ve dikkate alınması gereken içeriyor.
Öncelikle bakanlığımızın, bizim yazılarımızda vurguladığımız beceri odaklı eğitimin benimsenmiş olduğunun belirtilmesi çok önemli. Çünkü hali hazırda devam eden uygulamalar, kapatılan dershanelerin okullara taşınmış olduğunu gösteriyor.
Muhterem Kurt’un genelgede okullarda yapılan deneme sınavlarını yasaklaması, kaynak kitap aldırılmasının ve reklamının yapılmasının yasak olduğunu duyurması, var olan bir durumdan kaynaklanıyor. Kısaca, bakanlığın çeşitli defalar duyurduğu ve açıkça yasakladığı ders kitabı haricindeki kaynak kitapları, test kitaplarını, tatil kitaplarını satın aldırma, reklamını yapma gibi yasaklara okullar hala uymuyor; bunları yapmayın kardeşim diyor sayın müsteşarımız.
Valiliklere gönderilen genelge ile bu yasaklara aykırı davranış içinde olanlar için gerekli idari işlemlerin yapılması isteniyor. Yasağın ne kadar dikkate alındığı ve alınacağı ciddi bir durum. Çünkü ısrarla öğrencilere kitap aldıran öğretmenler, ücretli deneme sınavı yapan okullar var. Dershanecilik mantığı ile okul işleten okul müdürleri var. Bunun yanlış olduğunu defalarca söylüyoruz, öğrencileri TEOG veya ÖSYM sınavlarına hazırlamak için kaybedilen seneler yüzünden kaçırdıklarımız, bu sınavları kazandığımız zaman elde ettiklerimizden kat kat fazla. Bu nedenle artık toplum olarak sınav odaklı eğitimin bize, çocuklarımıza, geleceğimize zarar verdiğinin farkına varmamız lazım.
İlkokulda bile çoktan seçmeli sorulara muhatap oluyor çocuklarımız. Birinci sınıftaki çocuğa sınav yapan ve not veren öğretmenler var. Bu durumu veliler kanıksamış, okul yöneticileri kanıksamış, herkes doğru kabul ediyor. Yanlış; öğrenciye çoktan seçmeli sınavlarda başarı gösterme diye milli eğitimin bir amacı yok, olamaz da…
Öğrencilere seçenekler arasında doğruyu bulmayı değil, hiç seçeneğin olmadığı durumlarda doğruyu yapmayı öğretmemiz gerek. Böyle bir eğitim öğrenmeyi, beceri geliştirmeyi, üretkenliği ve yaratıcılığı artırır. İlkokul ve ortaokul düzeyinde el-göz koordinasyonunu geliştiremeyen, ince motor becerilerini geliştiremeyen kişiler tıp fakültesini kazansa ne olacak, kazanmasa ne olacak. Bu kişiler ne iyi bir cerrah olurlar ne de iyi fizik tedavi doktoru. Bakın internete, artık haberlere düşmeye başladı, kimse cerrah olmak istemiyor.
Herkes bunun mesleğin zorluğundan olduğunu, doktorlara uygulanan şiddetten olduğunu, verilen ücretin azlığından olduğunu düşünüyor. Kimsenin cerrah olmak istememesi kesinlikle yanlış eğitim politikasından kaynaklanıyor. Bunlar, Eğitimin insanlara ne telkin ettiğiyle ilgili, eğitimle çocuklarımıza ne kazandırdığımızla ilgili…
Sayın müsteşarımız, ‘sadece sonuca odaklanan eğitimin’ yanlışlığından bahsetmiş ve eğitimde sürecin de önemli olduğuna değinmiş. Eğitimde sınav odaklı çalışma, sadece sınavda başarıya yönelimli öğretim pek çok yanlışı da getiriyor.
Müsteşarımız doğru şeyler söylüyor, doğru noktalara değiniyor ancak bir konu var ki bu bakanlığımızın bu çerçevede yeni ve acil önlemler almasını gerektiriyor. Çoktan seçmeli sınavların yerine, bütün eğitim süreçlerini değerlendiren, bütün gelişimi ölçen, beceri ve davranış odaklı öğretimi baz alan bir yerleştirme sisteminin oluşturulması gerekiyor. Bunun yanında, mesleki yönlendirmenin, mesleki eğitimin yıldızının yeniden parlaması için mesleki eğitimi cazip hale getirecek düzenlemeler yapılması gerekiyor. En başta, Meslek liselerine öğrenci seçimini değiştirmek, yeteneği, mesleki yönelimi, ilgi ve istekleri göz önüne alan bütüncül bir yöntem takip etmek gerekiyor.
Daha önce de değindiğim gibi sanayide ustaların yanlarına çırak olarak bile almayacak öğrencileri, başka yere yerleşemediği için meslek liselerine yerleştiriyoruz ki bu nedenle mesleki eğitimde ciddi sorunlar yaşıyoruz.
Üniversitelere girişte, ne kadar matematik, Türkçe, fen ve sosyal bildiğine bakıp öğrencileri bölümlere yerleştiriyor, böylelikle iyi doktor, iyi öğretmen, iyi mühendis olacaklarını düşünüyoruz. Hâlbuki iyi matematik yapan kişinin iyi matematik öğretmeni olamayacağını çok iyi bildiğimiz halde yerleştirmeyi sadece ağırlığı matematik ölçütünde yapılan sınava göre yapıyoruz.
ÖSYM’nin bu sene ilk defa deneyeceği kısa cevaplı sorularla gelecekte yapılması düşünülen farklı soru tipleri ile öğrenci değerlendirilmesi sistemine geçişin ilk adımı atılmış olacak. Ancak bunun yeterli olmayacağını şimdiden söylemeliyiz. Çünkü sadece bir ya da birkaç oturumda gerçekleştirilen sınavla öğrenci almak, eğitimi sonuç odaklı hale getiriyor.
Bizim süreç odaklı yerleştirmeye ihtiyacımız var. Öğrencilerin sahip olduğu yeteneklerin, geçmiş başarılarının, katılmış oldukları etkinliklerin vb. de değerlendirmeye alınacağı bir ölçme sistemiyle, merkezi sınavları bir arada değerlendirip yükseköğretime yerleştirmeleri gerçekleştirmeliyiz. İşte o zaman eğitimde sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir sisteme geçmiş oluruz.
Bakanlıktan yazılan genelgelerle, yönetmelik ve kanun çıkarmakla sonuç odaklı sistemi terk etmek mümkün değildir. Çünkü sistemin bizzat kendisi yaşadığımız çarpık eğitim anlayışını dayatıyor ve sistemin gereği olan şeyleri yapmayanlar (yeterli konu çalışmayanlar, test çözmeyenler), sistem tarafında başarısızlığa mahkûm ediliyorlar…
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com