Yönetici olduğum için benim mesai 10:00’da başlıyor. Ancak iki çocuğumun biri gün ağarmadan uyanıyor ve saat 08:10’daki derse hazırlık yapıyor. Diğeri saat 9:00’da derse giriyor.
Saat 09:00 oldu mu evde sesler birbirine karışmaya başlar, odanın birinde matematik vardır, diğerinde Türkçe. Öğretmenler ve öğrenciler tıpkı okuldaymış gibi günün erken saatlerinden itibaren derslere girerler.
Bir yandan okuldaki öğretmenleri dinlerim, bir yandan velileri. Bana; öğretmen ders yapmıyor, çocuğumun şu sorunuyla ilgilenmiyor diyen bir tek veli gelmedi. Ancak ders anlatma şeklini beğenmiyorum diye şikâyet geldi. Çünkü evde çocukla veli çoğu zaman yan yana.
Öte yandan her bir öğretmen arkadaşım sınıflarında derslere katılım konusunda şikayetlerini dile getirdiler. Çoğu zaman 2-3 kişiyle ders yapıyoruz diyorlar. Velileri arayıp çocuklarının derslere katılmasını sağlamak için görüşmeleri geçici olarak katılımı artırsa da çocuklar kısa sürede yine derslere katılmayı aksatıyorlar diyor öğretmenler.
Milli Bakanımız sayın Ziya Selçuk’a bu konu sorulduğunda normal demişti. “Fiziken okulda olup aklı başka yerde olan öğrencilerimiz sınıflarda olmuyor mu?” demişti sayın bakanımız. Belli ki öğretmenlerin, öğrencilerin derslere katılma durumuyla ilgili şikayetleri bakanımıza kadar ulaşmış.
Uzaktan eğitim kararı ülke yöneticilerinin aldığı bir karardır. Öğretmenlerin bu konuda zerre kadar dahli yok. Ancak alınan kararlardan en çok öğretmenler etkileniyor, bu bir gerçek.
Eğitimle ilgili hiçbir kararda yetkisi ve etkisi olmayan, olduğunda da yok denecek kadar az olan öğretmenlerin eğitimle ilgili konularda hedefe konulması gibi bir durumu sürekli yaşıyoruz.
Dün KPSS sonuçlarıyla bütün öğretmen camiasını zan altında bırakan bir yazarın eksik, yanlış ve dahi yetersizlik göstergesi yazısını bu satırlarda değerlendirmiştik. Şimdi de öğretmen camiasında büyük infiale neden olan Nagehan Alçı’nın değerlendirilmesi gündemde.
Nagehan alçı okulların pandemi nedeniyle kapalı olmasını değerlendirmiş. Çeşitli ülkelerle karşılaştırmalı örnekler vermiş. Avrupa’da okullar hemen kapatılmadı, bizde neden kapalı diye soruyor sayın Nagehan Alçı.
Nagehan Alçı’nın bu değerlendirmesine bizim söyleyecek bir sözümüz yok. Çünkü konu biz eğitimcilerin dışında. Okullar açıkken pandemi süreci nasıl oldu, kapanınca nasıl oldu, açık olması pandemiyi nasıl etkiledi, bu konularda elimizde veri yok. Elinde veri olanlar konuşup karar alıyor. Ancak okulların Kasım’da tekrar uzaktan eğitime geçiş kararı alınmasından kısa süre önce sayın bakanımız ‘okul kaynaklı bir salgın durumu yok’ açıklaması yapmıştı. Bu açıklamadan kısa süre sonra okullar uzaktan eğitime geçmişti.
Nagehan Alçı’nın “Öğretmen Rahata Alıştı” başlığı altında yazdıkları bütün öğretmenleri zan altında bırakmış haksız bir yargıdır. Kendi çocuklarımdan görüyorum, sabahın erken saatlerinde derslerinin başına geçen öğretmen olmasa çocuk kalkıp ders işlemez. Üstelik kendi çocuğum derslerin bazılarına katılmıyor diye en az 3-4 defa arandım.
Aynı şeyi çalıştığım okuldaki öğretmenler de yapıyor. Üstelik derslere katılmayan öğrenci için yırtınan, çırpınan öğretmen arkadaşlarım var. Okullarda dağıtılan tabletler öğretmenlerin ihtiyaç sahibi öğrencileri belirlemesi sonucunda yapıldı. Ayrıca daha fazlası için çabalayan öğretmenler de var.
Sadece öğretmenler değil, milli eğitim bakanlığı zengin dijital içerik üretme konusunda büyük çaba sarf ediyor. Uzaktan eğitimin alt yapısını sağlamlaştırmak ve kesintisiz eğitim sağlamak için bakanlığın ciddi çalışmaları ve yatırımları var. Sadece EBA tv bile bakanlığın bu işe ne kadar profesyonelce baktığına örnek olarak yeter de artar bile.
Türkiye, genç ve dinamik öğretmen kadrosuyla her ne kadar istendik düzeyde olmasa da uzaktan eğitim konusunda batıdaki ülkelerden kat kat fazla mesafe aldı. Bunun yanında hem bakanlık hem öğretmen camiası yüz yüze eğitimin yerini hiçbir şeyin tutamayacağının da farkında.
Nagehan Alçı’nın sanki evlerinde rahatlık içinde okulların açılmasını bekliyorlarmış gibi öğretmenleri zan altında bırakması kabul edilebilir bir şey değildir. Durumun ne olduğu yukarıda açık açık anlatıldı. Ancak buna rağmen Nagehan Alçı gibi yazarlarımız ekonomi, siyaset, kültür, sanat gibi eğitim hakkında da istediklerini konuşabileceklerini sanıyorlar. Konuşsunlar sıkıntı yok ama burada başka bir mesele var.
Mesele şudur; Eğitimle ilgili konuşan ancak eğitimci olmayan kişilerin bütün kusurları öğretmenlere yükleme gibi bir eğilimi vardır. Nagehan Alçı'da bunu yapmış aslında. Yazdıkları şunu gösteriyor bize; Nagehan Alçı eğitimden anlamıyor, eğitimde olan bitenden haberi yok... Anlasa ve haberi olsa o satırları yazmazdı. Mesele bu.