Öğretmenlik mesleğine gönül vermiş, yıllarını bu meslekte geçirmiş pek çok meslektaşım, Çorlu’da bir meslek lisesinde yaşanan hadiseye ait görüntülerin sosyal medyaya düşmesiyle neyin eksik olduğunu hemen görmüşlerdir. Bunlar özetle
- Öğretmenlik mesleği bir kişilik, irade ve sınıf yönetimi sanatlarını uygulama mesleğidir.
- Sınıfta olmaması gereken öğrencileri zorunlu eğitim kapsamında sınıflara topladık.
- Öğrenci davranışlarıyla ilgili disiplin mevzuatları ya yetersiz ya da uygulanmıyor.
15 Ekim 2016 tarihli köşe yazımda YÖK başkanı Sayın Yekta SARAÇ’ın, öğretmenlik mesleğiyle ilgili açıklamalarını vermiştim. Eğitim fakültelerine sadece puanla öğrenci alınmasının yanlış olduğunu Sayın Yekta SARAÇ’ta söylüyordu.
Çorlu’daki olaydan da gördüğümüz gibi yönetim becerisi, irade, kişilik zafiyetleri olanların çok yüksek puanlar bile alsa, öğretmenlik yapamayacaklarıdır.
Sadece yönetim becerisi, irade ve kişilik değil, öğretmen için ses, dili etkili ve doğru kullanma, karakterli ve ahlaklı olma gibi başka bir takım özelliklerin de varlığı önemli ve gereklidir. Bu nedenle, çok iyi matematik yapıyor diye kişilerin iyi öğretmen olacağı yanılgısından kurtulmamız gerekiyor.
Günümüzde, salt yazılı, çoktan seçmeli sınavlarla öğrenci alınması, mesleğe yerleştirilmesi moda olmuş durumda. Bir mesleği yapabilmek için o meslekle çoğu zaman doğrudan ilişkili olmayan becerileri ölçme üzerine kurgulanmış sınavlarla sanki doğru yerleştirmeler yapıyormuşuz gibi davranıyoruz ve davranmaya devam ediyoruz.
ÖSYM sınavlarında en yüksek puan alanları mühendislik ve tıpa yerleştiriyoruz. Sonra genellikle öğretmenlikler geliyor. Çok iyi fen yapan doktor olur gibi bir yanılgıya sahibiz. KPSS’den belirli puanları alanların o mesleği iyi yapacağını, almayanların kötü yapacağını düşünürüz. Hâlbuki KPSS çoğunlukla meslekle ilgili becerileri bütünsel açıdan ölçmüyor ve bireyin o mesleği ne kadar yapacağını hiç söylemiyor. Çünkü çok bilmek çok iyi yapacak anlamına da gelmiyor.
Bireyleri bütüncül yönden değerlendirmeden onlar hakkında verilen kararlar nasıl eksik ve yanlı oluyorsa, sadece ÖSYM puanıyla herhangi bir alanda öğretmenlik yapılabileceğine karar verilmesi de eksik ve yanlış olabiliyor.
Mesleki etik kuralları bir yana, mesleğin gereği olan sınıf yönetimi becerisini öğretmenlerimiz yeterince bilmiyorlar. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde öğretilen sınıf yönetimi dersinin içeriği, öğretmenlere sınıfı idare edecek becerileri kazandırmıyor çoğunlukla. Bu nedenle çoğunlukla meslektaşlarımız kişisel yeteneklerini kullanarak sınıf yönetimini gerçekleştiriyorlar diyebiliriz.
Bu yargıya, birlikte çalıştığım, eğitim verdiğim, beraber eğitim aldığım meslektaşlarımı gözlemleyerek vardım. Çünkü sınıf içinde aykırı davranışlar sergileyen öğrenci davranışıyla mücadele etmeyi, davranışı yönetmeyi bilmediklerini defalarca kendileri söylediler.
Öğretmen atamalarında artık KPSS puanı yanında onlara mülakat da yapıyorlar. Bu mülakatları ne amaçla yapıldığı herkesin malumu ancak, mülakatlarda bireylerin bir takım özelliklerini gözlemlemek mümkün olabilir. Ancak bu, yeterli olmayacaktır. Çünkü 5-10 dakikalık görüşmeyle edinilen izlenim iyi öğretmen olunacağıyla ilgili kesin bilgileri veremez.
Pek çok meslektaşımın, sınıf dışında hiç dikkat çekici özelliği olmadığı halde sınıf içinde harikalar yarattığını, öğrencilerin adeta kanına girerek ders işlediğini gördüm. Sınıf dışında çok iyi intiba bırakan kişilerin sınıfta yetersiz kaldıklarına da defalarca şahit oldum.
Öğretmenin yeterliliği öğrenciyle karşı karşıya kaldığında ortaya koyduğu davranışla ölçülmeli. Eskiden hatırlarım, müfettişler okullara gelir öğretmenin yeterliliği konusunda bir takım teftişler yapardı. Şimdi bu görev müdürlere verildi. Müdürlerin öğretmenleri denetlemeye pek vakti kaldığını söyleyemem. Yapanların da nasıl yaptığını incelemek gerek.
Sonuç olarak, öğretmen yeterlilikleri önemlidir. Sınıfı yönetemeyen, nasıl yöneteceğini bilmeyen, kişilik ve karakter zafiyeti gösteren kişilerin sınıflara girmesi felaket derecesinde sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, öğretmen seçiminde sadece sınav puanları değil, başka yeterliliklere de bakılmalıdır. Bunun yanında eğitim fakültelerinde de sıkı bir eğitim verilmelidir. Öğretmenlerin mesleğe atıldıktan sonra da kendilerini yenileyebilecekleri bir yapı ve sistem oluşturulması da gereklidir. Ancak böyle çocuklarımızı emanet edeceğimiz öğretmenlerimiz olur.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com