Yıllar önce, doksanlı yılların başına kadar, ortaokulu bitirmek bile bir meziyetti. Sonra liseyi bitirmek önemli bir meziyet oldu. 2000’li yıllara vardığımızda ikisinin de neredeyse hiç önemi kalmadı.
Daha önce okuyamayacağı belli olan çocuklar, mesleğe yönlendirilir, erken yaşta iş güç sahibi olması sağlanırdı. Meslek liseleri o zamanlarda oldukça gözdeydi.
Sonra bir şeyler oldu, sekiz yıllık zorunlu eğitim diye bir şey uydurdular. Üniversiteye girişte, meslek liselerinin önünü tıkayan katsayı meselesini getirdiler. Bu ikisi, genel liselere yığılmayı artırdı. 2012 yılında liselerin zorunlu eğitim kapsamına alınmasıyla 15 yıl önce mesleğe, çıraklığa yönelen çağ nüfusunu okullara yerleştirdik.
Sekiz yıllık kesintisiz eğitiminin ve katsayı adaletsizliğinin gençlerimize veremediği zararı maalesef iyi planlanmamış 12 yıllık eğitim verdi. Bu ülkede, yanlış eğitim politikaları nedeniyle lise okuyup üniversiteye girme hayali kuran, sonra da bir devlet dairesine kapak atmayı düşünen milyonlarca gencimiz oldu.
Dünün çırakları, lise sıralarında dirsek çürütmeye başlayınca, okullarda davranış problemli öğrenciler yığını oluşmaya başladı. Bizim zamanımızda Anadolu Lisesi denince, mezunlarının çoğu iyi üniversitelere giden okullar akla gelirdi. Son yıllarda iyice belli oldu ki, Anadolu liselerinde iyi üniversiteleri bırakın, üniversiteye girenlerin sayı onca kontenjana rağmen oldukça düştü. Sınavda sıfır çekenleri saymıyorum bile…
Bunlar liselerde verilen eğitimin kalitesinin bozulduğunun göstergesi değil. Bunlar mesleğe yönlendirilmesi gereken çağ nüfusuna bizim üniversite okuyup devlet memuru olma hayali kurdurmamızdan kaynaklanıyor.
Anne babalar, eğitim yöneticileri, siyasiler üniversitelerin kontenjanlarını artırılınca sorunların çözüleceğini düşündüler. Ancak bu bir yandan sanayinin ihtiyaç duyduğu ara eleman açığının artmasına, devlet kapısında iş bekleyenlerin sayının kat kat aşmasına neden oldu.
İşsizlik her gün artarken, istihdam edilecek nitelikli eleman açığı da arttı. İş başında eğitim, iş garantili eğitim modelleri çıktı ortaya. Ortaokulda mesleğe yönlendirilmesi gerekirken yönlendirilmeyen, lisede de yine mesleğe gitmeyen öğrenci için devlet ve özel sektör para harcayıp, milyarlarca liralık kaynak israfı ile lise sonrası meslek edindirme kursları açarak ihtiyaç duyduğu nitelikli ara elaman açığını kapatmaya çalıştı, çalışıyor.
Mesleki eğitim memleket meselesi. Okullarda öğrenci yönlendirmesi sıfır dense yeridir. Öğrenci tanıma, öğrenci dosyaları falan hikâye. Çünkü bir okuldan başka okula gitmeyen, kademe geçişlerinden sonra bir önceki kayıtların unutulduğu sistemde öğrenci kişilik hizmetleri, öğrenci tanıma çalışmaları, yönlendirmeler anlamsız boş çalışmalardan öteye gidemiyor.
Öğrenci tanıma hizmetlerini tam yapsak bile veli faktörün diğer bütün faktörlerin önüne geçiyor. Bu konuda ebeveynler de bilinçli değil. Çocuklarını yanlış yönlendiriyorlar. Okullarda öğretmenlerle bu konuda kavga eden veliler var. Hiç akademik becerisi, akademik yatkınlığı olmayan çocuklarının bu gerçeğiyle barışmak istemeyen, benim çocuğum okuyup doktor olacak, mühendis olacak diyen kaç veli gördüm. Çocuklarını kendileri için hiç uygun olmayan okullara yerleştirmeye çalışan veliler çok var ülkemizde. Hata velilerde değil. Biz, onları da eğitemiyoruz.
Okullarda öğretmen açığı giderilemiyor. Ücretli öğretmenlikle devletin bizzat kendisi, asgari ücretten düşük ücretle insan çalıştırıyor. Okullarda rehber öğretmen dağılımları yetersiz, rehber öğretmen açığı çok fazla.
Mesleğe yönlendirme olmayınca, sınıfta anlatılan dersi anlamayan öğrenci ne yapsın? Çocuk öğretmeni anlamıyor, çocuğun kafasına öğretmenin söylediklerinden hiç biri girmiyor. Öğretmen ne yapsın? Matematikten anlamayan çocuklara mühendislik hülyası kurduran bir eğitim sistemimiz var.
Fenden, matematikten toplam 10 net bile bırakamayan çocuğa tıp, hemşirelik hülyaları kurduran eğitim sistemimiz var. Yahu neden herkesi doktor, hemşire, öğretmen, mühendis, avukat yapmaya çalışıyoruz ki? Hata burda… Hata öğretmende değil, kurulu eğitim sisteminde ve anlayışımızda.
Bütün öğrencileri ÖSYM sınavlarına sokuyoruz. Bütün öğrencileri ÖSYM sınavları ile üniversiteye yerleştiriyoruz. Bu ülkede, lise bitince hayata atılanlar da para kazanıyor, ev bark sahibi oluyor. Ama hâlâ üniversiteyi kazanamayınca adam olunmazmış gibi muamele yapıyoruz gençlerimize.
Bundan daha da ötesi, gençlerimizin en değerli iki yılı lise ve üniversite hazırlıkla geçiyor. Üniversite sınavına giren iki milyon öğrencinin en az dörtte biri yani 500 bini üniversite hazırlık için iki yılını harcıyor. Bu kadar süre bilimsel, akademik çalışmalar yapılsa, ülkemiz 5 yılda ayağa kalkar.
Bakın size aşağıda bir link veriyorum, bu linki incelediğiniz de 16-17 yaşında gençlerin neleri başarabildiğini göreceksiniz. Bizde, ne sporda, ne bilimde, ne sanatta, ne edebiyatta istenen atılımı gösterecek ilerlemeler olmuyorsa emin olun sebebi üniversite kapılarında harcanan yıllardır.
Kuşkusuz, kafa karışıklığı herkeste var. Çağ nüfusunun % 80’i mesleğe yönlendirilmeli. Bu demek değildir ki 28 Şubatçılar gibi yapalım, öğrencileri gittikleri okullara göre sınıflandırıp bırakalım. Hayır, bilakis, öğrencilere yeteneklerini tanıma, yeteneklerini geliştirme fırsatları oluşturalım diyorum. Okullarda okuyan öğrencilerin en son dertlerinden biri olsun üniversite okumak. Böyle bir sistem kurabiliriz, yeter ki isteyelim.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com
https://www.fizikist.com/insana-gelecek-icin-umut-veren-13-genc-bilim-insani/