Yıllar önce evimize, sadece oradan geçerken geceyi geçirmek, karnını doyurmak ve susuzluğunu gidermek için bir yabancı geldi. Bir yaz günüydü, Anadolu’nun güneyinde, kurak ve kavuran günlerin yaşandığı bir köydeydi evimiz. Gün batımına kadar onu evin geniş bahçesinde misafir eden annemdi. Ben adamın ihtiyaçları için evden su, yiyecek falan götürdüm. Akşam babam geldiğinde beraber aynı sofrada yemen yedik. Gece biz evin avlusunda dışarda uyurken, misafirimiz bahçede sabah doğan güneşin altında yanmasın diye özenle hazırlanmış yatağında uyudu. Sabah bizimle birlikte kahvaltıyı yapıp gitti.
Biz Anadolu’da böyleydik. Bugün artık yabancıları, mahzun ve gariban olduğunu bildiğimiz halde özellikle Suriyelileri evimizde, köyümüzde, kentimizde istemez hale geldik.
Suriyeliler gitsin diye kampanya başlatan kirli ve karanlık odaklar fitne ateşini tutuşturmak için harekete geçmişti. Bizim saf, ne yaptığını bilmeyen, vatansever olduğunu iddia eden insanlarımızdan bazıları bu kirli oyuna öyle ya da böyle alet oldu.
Sakarya’da hamile bir kadını tecavüz edip öldüren kansızlara rağmen hala aklımızın başına geldiğine inanmıyorum. Rachell Corrie’nin o meşhur sözünde belirttiği noktaya getirdi beni bütün yaşananlar ‘Zulüm bizdense, ben bizden değilim.’
Acı ve utancın en büyüğünü yaşadığımız bugünlerde, beni en çok üzen, meselenin Suriyelilerin ülkemizde yarattığı toplumsal, ekonomik sorunlar olmadığını, meselenin açık bir şekilde Suriyeliler üzerinden ülkemizi bir kaosa, bir çatışma ortamına sürüklemek olduğunu insanlara; o kadar uğraştığım halde, anlatamamak oldu.
Suriyeliler elbet bir gün vatanlarına dönecek. Elbet bir gün Suriye'de savaş bitecek. Ancak bu zor günlerde onlara nefret kusanlar, sürekli rahatsızlığını dile getirenler, ne büyük bir felaketin çağrısını yaptıklarının farkında değiller...
Suriyeliler gitsin çağrılarının hepsi fitnedir. Birilerinin saf saf Suriyeliler evine dönsün demesi, fitne kazanına küçük bir kıvılcımdır. Bu fitne kazanı kaynadığında, ortalık fitneyle yıkıldığında sadece şu olaylardan dolayı tepkimizi verdik diye kendini ve eylemini önemsiz görenler büyük olayların sebebi, nedeni olabilir. Çünkü bu tepkiler çığ gibi büyüdüğünde ve kitlesel hal aldığında akıl denilen şey gider ve masum insanlar her yerde ve ortamda zarar görür. Tıpkı Sakarya’da olduğu gibi…
Eset ve casusları fitne istiyor, düşmanlarımız Türkiye karışsın istiyor. Sözde masum söylemlerle fitne dümenine su taşıyanlar ne kadar büyük olaylara sebep olduklarını bilseler yapmazlar diye düşünüyorum. Çünkü masum (!) tepkilerle heyecana kapılan birileri şiddete bulaştı mı bu dalga dalga yayılma tehlikesi içerir. Fitne zamanı fitneyi artıran her eylem bütün günahlardan daha büyük günahtır. Sonuçta en çok ülkemiz ve insanlarımız zarar görür. Bu nedenle kardeş Suriyelilere karşı yürütülen karanlık oyunlar aslında ülkemize karşı yürütülen büyük oyunun bir parçasıdır....
Hainler ve onların algı oyunlarına kananlar, Suriyelilerin 7 yıldaki maliyeti 23 milyar dolar, bu parayla şu kadar fabrika yapılırdı, şu kadar köprü vs. yapılırdı derler... Düz mantıkla bu hesap doğru gibi görünür ancak istatistiğin bile hesaplayamadığı, sadece ilahi takdirle olan bir hesap var; adı BEREKET…
Gezi olaylarının devlete maliyeti 210 milyar doları geçti. Bu parayla Kanal İstanbul projesinden en az 20 tane daha yaparsın. On binlerce km yol, binlerce fabrika, okul, hastane, köprü, uçak, tank yapılır-alınır bu paraya.
Suriyelileri sorun ve maliyet olarak görenler, kardeşlik hukukunu unutuyor. Son rakamlar ülkemizde yaşayan Suriyelilerin % 70’inden fazlasının kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğunu gösteriyor.
Gezi olaylarında sokaklar alev alev yanmıştı. Kamu araçları, iş yerleri yakılmış, yağma edilmişti. Geziciler, camilere bile zarar verdiler, bira şişeleri ile yaptıkları hala internette duruyor.
Ülkeyi neredeyse batırma noktasına getirmiş, bir ayda ülkeyi ateşe atmış vandal gezicilere sözü olmayanların Suriyelilerden sorun olarak bahsetmesi ciddiyetle bağdaşmaz. 15 Temmuz darbe girişiminde yaralanan ve hayatını kaybeden vatandaşları görmeyen, darbecilere bir sözü olmayan bedbahtların, ülkesindeki savaştan kaçıp gelen insanlara gidin demesi en hafifinden ciddi akıl tutulmasıdır.
Köhne gecekonduları fahiş fiyata Suriyelilere kiraya veren, kirayı tahsil edemeyince, ev sahibinin karısına kızına göz koyan ahlaksız bizim insanımız.
Suriyeliyi asgari ücretin yarısından düşük rakama çalıştıran, üstelik aybaşı geldiğinde maaşını vermeyen, işçisini döven, eziyet eden patron da Türkiyeli.
Ülkemize sığınmış insanların kötü durumunu istismar eden insanları değil de bunlara tepki gösteren Suriyelileri konuşuyorsak ya bizde adalet duygusu kalmamış ya da ciddi şekilde aldatılıyoruz.
Suriyelilerle aramızda sadece din kardeşliği yok. Onlar özellikle ülkemizin güneyindeki insanların en az yarısının akrabası. Dolayısıyla kan bağı da var. Konya’dan gelin gitmiş insanları tanıdım, akrabalarının bir kısmı Suriye’de kalmış insanlar biliyorum, Suriye’den Türkiye’ye gelin gelenler var. Sinan Çetin’in Propaganda filmi gerçek bir olayı anlatıyor. Bir köyün yarısı Türkiye’de diğer yarısı Suriye’de kalıyor. Ülkemizdeki insanların bir kısmının ciğerinin yarısı Suriye’de kalmış, Suriyelilerin önemli bir kısmının ciğerinin yarısı da Türkiye’de kalmış. Bu toplumsal yarayı görmeden yapılan Suriyeli yorumu çok acımasız, çok insafsız.
İnsanlar, yabancılardan korkarlar, çekinirler ve kendilerini güvende hissetmezler. İnanın bizden bir farkları yok Suriyelilerin Onlarla ilişkileri geliştirmek yerine tepkisel davranmak, en ufak kusurlarına tepki göstermek bize yakışmaz. Bize yakışan, Suriyelilere her hal ve durumda sahip çıkmaktır. Düşküne, muhtaca, garibana yardım etmektir yapmamız gereken.
Çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan olan Suriyeli göçmenleri korumak, onlara sahip çıkmak, sorunlarının çözümü için uğraşmak kardeşlik hukukunun gereğidir. Suçun bireyselliğini unutmadan, her toplumun hırlısı ve hırsızı olabileceğini bildiğimiz gibi çok büyük çoğunluğun bizler gibi olduğunun farkında olarak kardeşlik hukukunun gereğini yapmak hepimizin görevidir. Bu nedenle Suriyeli düşmanlığı yapan herkese ‘Sus! Bunu nasıl söylersin, onlar bizim kardeşimiz’ diyebilmemiz gerek.
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com