Kıbrıs’ta öğretmenlik yaparken evlenen Türk bayanlara İngiliz hükümeti bir ceza veriyordu; Tekaüte (emekliye) ayırmak. Kıbrıs adasını, Osmanlı hükümetinden kiraladığı halde I. Dünya savaşını bahane edip ilhak eden İngiliz hükümeti, adadaki Türk varlığını azaltmak için uyguladığı yıldırma politikalarından biriydi bu. Refika hanım, evlenerek büyük bir suç işlemiş gibi muamele görüyordu… Yıl 1938… İngilizlerin bu politikaları yüzünden Lefkoşa’da hiç evlenmeyen onlarca öğretmen olduğu bildiriliyor o yıllarda.
Lefkoşa’da artık öğretmenlik yapamayan Refika hanımın bir gün evinin kapısı çalıyor. Gelen eğitim müfettişlerinden Hüseyin Tilki beydi. Refika hanım bir suç işlemişti; devletin görevli öğretmeniyken evlenmiş, üstüne üstlük çocuk sahibi olmuştu. Sekiz yıldır öğretmenlik yapamıyordu ama Türk toplumunun da her öğretmene ihtiyacı vardı. Gelen müfettiş, Refika hanımı geçici öğretmen olarak (kadrolu göndermek yasak) Kıbrıs’ın en güneyindeki Baf’ın Arodes (Kalkanlı) köyüne görevlendirildiğini bildirmek için gelmiş.
Lefkoşa’ya yaklaşık 170 km uzaklıktaki bu köye o günün şartlarında 9 saatte gidiyor Refika öğretmen. Okulun bahçesindeki iki odalı lojmana yerleştiriliyor. Gece vakti ulaştıkları bu şirin lojmanın içinde bir mangal ocağı, iki siyah demir yatak, minder, masa, sandalye ve duvarda asılı bir gaz lambası vardı. İki çocuğuyla dağ başı bu köyde, eşinden ayrı olarak ilk gecesi çok zor geçiyor Refika öğretmenin. Uğradığı haksızlıklar, Rumların Türklere karşı ırkçı yaklaşımları, Türk toplumu olarak kendilerine uygulanan sindirme politikaları…
İlk gecenin ardında sabah köyün muhtarının karısı ve diğer köylü kadınlar ellerinde hediyelerle hoşgeldine geliyorlar. Büyük kâselerde süt, kareli havlulara sarılmış köy çörekleri, hellim, yumurta vs. getirmişler. Refika hanım onları içeriye buyur ettiğinde beş dakika da kahvaltıyı hazırlıyorlar. Onların bu sıcak karşılamaları Refika hanımı çok duygulandırıyor.
40 civarında öğrencisi olan bu köyün ikinci öğretmeni olarak göreve başlıyor. Arodes’te yaşayan, etrafı Rum’larla çevrili bu köyde Türklerin de artık Türkçeyi unutacak düzeye gelmiş olduğunu görüyor Refika öğretmen. Önce öğrencilerine Türkçe’den başka dil konuşmayı yasaklıyor. Sonra evinde bayanlara derse başlıyor. Siyaha boyattığı bir tahtaya duvardan söktüğü kireci kullanarak yazılar yazıyor. Bir tarafına Türk bayrağını, diğer tarafına Atatürk’ün resmini koyuyor kara tahtanın.
İki odalı evin bir odasının ortasına kilim seriyor ve onun üstüne oturan kadınlara Türkçe okuma-yazmayı öğretiyor. Türk tarihini, bayrağını, devletini, değerlerini öğretiyor kadınlara. İlk günlerde birkaç kadınla başladığı derslere hergün yeni kadınlar geliyor. Bu derslerde kadınların getirdiği börekler, çörekler, badem sucukları tüketilmeye başlanınca eğlence kat kat artıyor. İstiklal Marşını, Dağ başını Duman almış marşını öğretiyor kadınlara. Nakış yapmayı da öğretiyor, Cuma akşamları ise din dersi veriyor, bazı sure ve duaları öğretiyor.
Refika öğretmen Arodes’te iki yıl kalıyor. İki yıl sonra köyden ayrıldığında milli bilinç kazanmış, milli değerlerini öğrenmiş çocuk, kadın ve erkekler bırakıyor bir köy dolusu. Kıbrıs Türk’ünün eşi benzeri olmayan milli direniş ruhunun arkasında Refika öğretmenin evinin bir odasına serdiği kilime oturan kadınlarla başardığı şeydir.
Türkiye’nin dört bir yanında adı sanı duyulmamış öğretmenlerin başarıları en az bu örnek kadar değerli ve anlamlıdır. Dünyanın herhangi bir köşesinde başarılı olmuş öğretmenin hikâyesinde de benzer örnekleri bulabilirsiniz. Ortak duygu insana değer vermek, ne olursa olsun insanı önemsemek…
Öğretmenlik mesleğinin fedakârlık olduğunu söylenir durur. Öyledir aslında öğretmenlik, ancak bu fedakârlık emeğini ucuza satmak anlamında fazla mesai olarak anlamlandırılmamalı. Çünkü öğretmenlik mesleği, içinde en fazla özveri barındıran, bu anlamıyla doğası gereği fedakârlık taşıyan bir meslektir. İnsana değer vermenin, insanın önemsemenin, insanın sevmenin bir başka adıdır öğretmenlik.
“Ben dersimi anlatır geçerim” anlayışı öğretmenlik mesleğinin doğasıyla çelişen bir mantıktır. Öğretmen kendini “dersini anlatan ve geçen” biri olarak nitelendirdiğinde, o zaman kendisinden daha iyi anlatan kişilerin videolarını çocuklara izletiriz daha iyi anlattığı için verimli geçmiş olur diyeceğimiz sonucu doğurmaz mı? Bu nedenle salt ders anlatıcı olarak görülseydi öğretmen, milyarlarca lira harcayıp öğretmen görevlendirmek zorunda kalınmaz, ders anlatıcı robotlar yapar onları sınıflara yerleştirirdik.
Anaokulundan, üniversiteye kadar her aşamada öğretmenin eğitimdeki rolü inkâr edilemeyecek kadar önemlidir. Teknolojinin bu kadar ilerlediği günümüzde öğretmenin yerine bilgisayarları koyma düşüncesi ciddi anlamda talep görmüyorsa onun okulda gördüğü işlevle ilgidir. İnsan olmanın verdiği duygular, insan olmanın verdiği enerji, insan olmanın verdiği değer aktarımı, insan olmanın verdiği zayıflık ve güç ancak öğretmen denen unsurun insan olmasıyla mümkün olabilir.
Dersine girdiği öğrencilere yeni dünyalar, yeni bakış açıları, yeni davranışlar kazandırmak, onu yeni bilgilerle donatmak zorundadır öğretmen. Küçük dokunuşlarla öğrenciye, hayata atıldığında doğru yönde ilerlemesine yardımcı olacak bilgi ve becerilerle donatmaktır öğretmenlik. Öğretmenlik umutsuz vakalarda, imkânsızlıklarda, herkesin bıktığı anda mucizeler yaratmaktır. Bu nedenle çok çok değerlidir öğretmenlik. Hepimiz kendi hayatımıza baktığımızda bir Refika öğretmen buluruz, bulmalıyız kendimizde… Bu vesileyle tüm öğretmenlere, öğrencilere, velilere 2016-2017 ders yılının hayırlar getirmesini diliyorum.
Not 1: Bu yazı Refika Öğretmen’in Kızı olan Emine Sömek’in, Bizim Kitaplar Yayınevinden çıkan “Kıbrıs Türk’ünün Milli Mücadelesi” adlı kitabından yararlanarak hazırlanmıştır. Okuyucularımıza bu kitabı şiddetle tavsiye ederiz.
Not 2: Bu yazı Polatlı Rehberlik ve Araştırma Merkezi’nin İzler Dergisi 1. Sayısında yayınlanmıştır.
Mahir Kılıçoğlu
mahirkilicoglu@hotmail.com