Sandıklar önemli diye, fikirsel arenanın savaş alanı diye, cephemiz belli olsun diye, Rabbimiz hesap sormasın diye, insani vazifemizi yapmak üzere milletimize bir hizmetimiz olsun diyerek oy kullandığım sandığın başında vatandaşlık bilinci içinde duyarlılığımı göstermek adına görevli bir memur ciddiyeti ve hassasiyeti içinde yapılan iş ve işlemleri izlemek için sayım döküm işleri tamamlayıncaya kadar orada beklemeyi bir görev addetim kendime.
Yapılan işe nispetle bu, karınca kararınca hiç mesabesinde olsa da küçük adımlarıma rağmen yönümün Kabe'ye, söndürmese de Hz. İbrahim'in atıldığı ateşe taşınan bir damla su oluşu yönüyle iyi niyetten kazancın bol olduğu bir gayret olması itibariyle büyük öneme sahipti...
Buna neden ihtiyaç duydum?
Dört yıl önce yapılan Yerel Yönetim seçimlerinde İstanbul ile Ankara Büyükşehir Belediye başkanlığı başta olmak üzere ülke genelinde daha birçok büyükşehir belediye başkanlıklarında yaşanan nahoş olaylar,
ABD Başkanlık seçiminde Tramb’ın başına gelenler,
Jone Biden, daha Başkan olmadan önce “Türkiye’deki muhalefete yardım etmeliyiz” sözü,
Seçimden önce batı basınından milletin iradesini hiçe sayan yayınlarda Reis’i karalamalar sebebiyle o gün sandık başındaydım.
Bunun için;
Muhalefetin Resi’e karşı her tür hileyi yapılabileceğinden emin olduğum için seçim sonuçlarını evde, televizyon karşısında çay içererek izleme keyfi yerine sandık başında dikenler üstünde oturmayı yeğlediğim.
Daha önce her seçimde sandık başkanı olduğumdan, niyeti bozuk olanların göz yumacağı hususların neler olabileceğini bilen biri olarak olası arızalara mani olmak istedim.
Böylece oylamanın biteceği son bir saat içinde yedi kişiyi görevlendirdim her bir sandık başına ve o bir saat içinde nelere dikkat edilmesini tek tek anlattım kendilerine.
Oylar sayılırken başkanın gözünden kaçabilecek hususlar olabileceğini, hatta kötü niyetli olanlarda ise bu tür gayri ahlaki şeylerin daha çok görülebileceği vurgusunu yaparak özellikle de geçersiz sayılan oy pusulaların en sonunda tekraren inceleme yetkilerinin olabileceğini hatırlatarak önemini anlattım.
Bazı müşahitlerin kasten, ortamı germek için sağa sola laf atacaklarını söyleyerek, o türden insanlara uygun dil ile müdahale etme haklarının olduğunun dile getirdim.
Sandık kuruluna baskı yapmak gayesiyle müşahid olarak görevlendirilenlerin olabileceğini uyarısında bulundum.
Bu şekilde davranmamın sebebi, Türkiye'deki muhalefeti tanıyor olmamdı. Neler yaptıklarını bilen biriydim ve neler yapacaklarıni da tahmin edebiliyordum.
Fikirlerinden zerrece şaşma ve sapma olmadığı halde halka şirin görünmek için taktıktakları maskeyle gizledikleri çirkin yüzlerini gören bir vatandaş olarak asıl niyetlerinin bilinmesini istemek elbette en büyük hakkımdır diye düşünüyordum.
Reis’in yirmi bir yılda ülkemizi nereden taşıyıp nereye getirdiğine bakmadan ona saldıranlara elbette izin veremezdik.
Tek dertleri Reis’i devirmek olan bu zihniyete geçit veremezdik.
Terörle iş tutan bu insanların iç yüzlerinin muhakkak deşifre olması gerektiğine inanıyorduk.
İnsanımızı kandırmaya matuf şeytanca yalanlarının mutlaka deşifre etmeliydik.
Kendi basınlarında bağıra bağıra, anıra anıra Reis’i kastederek “Bu adamın ihtilallerle indirilmesi artık mümkün değil. Seçimle gitmesi de çok zor. Bunun gitmesi için bir sel, bir yangın ya da bir deprem gibi doğal afet lazım” şeklindeki düşüncelerini kaleme alıp bir de videoda yayınlayanların asrın felaketi 6 Şubat depremi olunca nasıl sevindiklerini gören biri olarak bunların hedeflerine varmalarına mani olmalıydık.
Depremde halkı galayane getirerek ülkeyi kaosa sokmak isteyen bir kesimin akıl hastalıklarıyla hak etmedikleri halde gelmek istedikleri ülke yönetimimize bu memleketin asli bir unsuru olarak izin veremezdik.
Bu körermiş zihniyete karşı oy kullanmak yetmiyordu, milletin uyandırılması en önemli olanıydı. Bunların bir yerde yönetici olmaları, bizim için yüz karası olacaktı; çünkü bir milletin keyfiyetinin yöneticilerini belirlemede etken bir amil oluş gerçeğinden hareketle bunun içimizdeki kötülerin çokluğuna delalet edecek olması, elbette yüreklere ağır gelecekti.
Bu düşüncelerle saat 17.00’da kendimi görevlendirdiğim sandığa müşahitlik sıfatımla hazır bulunduğumda yanımda Millet İttifakı adına müşahidelik yapmaya gelen ve benden yaşça küçük bir bayanın sandalyesini çekip oturmasına da şahid oluyordum. Buraya kadar her şey normalken oyların sayılmaya başladığı andan itibaren sergilediği tavırları, yaptığı telefon görüşmeleri ve sağa sola laf yetiştirmelerle ortamı gerici tavırlar göstermesi anormalin de ötesinden bir şeydi.
Anlamıştım o an, bunun sadece müşahide olarak görevlendirilmediğine; bilakis kaos çıkarmak ve sandık görevlilerini zor durumda bırakmak için oradaydı. Asıl anladığım şey ise daha derinlerdeydi. O da her sandıkta buna benzer şaklabanların olduğu ve önceden ayarlandığı, mobingin nasıl uygulanabileceğinin iyi öğretildiği daha çok sayıda kişinin görevlendirildiğiydi.
Bunu fark etmek zor değildi. Buna benzer durumları yasadığımız için olsa gerek daha önceki sandık başkanlığı görevim esnasında HDP adına müşahitlik yapmaya gelen ama sergilediği tavırlarıyla bir müşahit olmaktan daha ziyade provokatörlük için geldiği anlaşılan birinin davranışlarını hatırladım bir an. O gün başkanlık yetkilerimi kullanarak adamın sandık kurulunun işini zorlaştırmasına izin vermemiştim. Haliyle tüm planın akamete uğratmıştım.
Bu yanımdaki müşahitlikten başka her şeye açık bayanı, sandık başkanlığı gibi bir yetkim olmadığı için yaptığı yanlışlara engel olmamın pek de kolay olmayacağı belliydi. Sandık kurulu gayet ciddi çalışıyordu, onu anlamıştım bir çırpıda. Anladım ki benim buradaki asıl görevim, sorumluluğunu bilen mevcut sandık kurulunun işini zorlaştıracak bu bayanı durdurmaktı. Derekesine düşmeden ama oyun alanını daraltarak asıl kaosu ona yaşatmalıydım diye düşündüm ve sinsiliklerine aman vermeyecek bir strateji belirledim.
Yaptığı ilk hamle, henüz oturmuştu ki cep telefonundan Millet İttifakı’nın avukatını aramak oldu. Telefon görüşmesinde sergilediği rahat ve şımarık tavır ve edalarla her şeyin yolunda olduğunu, oradakilerin duyacağı şekilde bir bir anlatmasıydı.Akabinde bir arkadaşını arayarak yine kısık olmayan bir ses tonuyla bugün kazanacaklarını, eğlenceye hazır olduğunu bastıra bastıra dile getiriyordu. İlk itirazım, yaptığı bu saçma sapan telefonlarına oldu. Lütfen, çık dışarıya orada konuş, ne konuşacaksan dedim ve susturdum.
İlerleyen dakikalarda Kılıçdaroğlu’nun ismi her okunduğunda “canımsın ya, isminin okunması bile ne kadar hoşmuş, geliyoruz işte” tekerlemesine ben de Reis’in ismi okunduğunda “aslanım, koçum, geliyorsun yine tüm haşmetinle” diyerek misillemede bulunarak elimdeki kağıda aldığı oyları işaretleyerek densizliğini aşikar ediyordum. Buna fena halde sinirlendiği belli olan kendini bilmez bu provokatör bir daha ağzına alamadı Kılıçdaroğlu’nun ismini her okunduğunda…
Bir ara “yirmi bir yıldır siz seviniyorsunuz, bırakın da bu seferlik de biz sevinelim” zırvalamasına, "bak genç bayan" dedim, “elbette bu vatanın bir vatandaşı olarak sevinmek, senin de hakkın. Ancak şunu bilesin ki seni sevindirecek kişi, ABD’yi de sevindiriyor, AB’yi de sevindiriyor, Siyonizm’i de sevindiriyor, Ermenistan’ı da sevindiriyor; hatta PKK, FETÖ ve bilcümle dünyanın tüm zalimlerini de sevindiriyor.” Bu sebeple seni sevindiren adamın kazanması bu ülkenin zararına…
Bak bizim sevindirene; buna Anadolu seviniyor, Türki Cumhuriyetler sevniyor, Filistin seviniyor, velhasıl dünyanın tüm mazlumları seviniyor, Reis tekrar gelsin diye. Bunun için diyoruz ki bu ülkenin gerçek lideri Recep Tayip Erdoğan…
Genç bayan yine durmuyor ve başlıyor şenaatlerine. “Biz de bu ülkenin birer vatandaşıysak, Cumhurbaşkanlığı yapan Recep Tayip Erdoğan bize terörist diyemez.” dese de “PKK bir terör örgütü mü, değil mi?”şeklindeki soruma “elbette bir terör örgütü” diye verdiği cevabına “o zaman mesele yok, teröristlerle işbirliği yapan onlardandır.” dedim. O kadar pişkin, utanmaz ve arlanmaz tiplerin böyle müşahirlik için seçilmesi sıradan bir olay değil. Yüzlerine tükürsen yağmur yağıyor diyebilecek kadar gevremiş birer şahsiyet timsali insanlardır bunlar. “Biz onları kullanıp sonra da çöpe atacağız" demesine de gülüvermiştim, külahıma anlat diyerek.
Sıra milletvekili oy sayımına geldiğinde sandık başkanı partilerin isimlerini bilinen kısaltmalarıyla okuyup Adalat ve Kalkınma Partisi'ni Ak Parti şeklinde telaffuz ettiğinde bu provokatör, parti isminin böyle ifade edilmesine karşı çıkarak “başkana bizim partimizi nasıl ki CHP diye okuyorsan bu partiyi de AKP diye okuyacaksın” itirazıyla sandık kurulunu sıkıştırınca “Siz kendi partinizi CHP diye okuduğunuz için biz de öyle okumak zorundayız. Bize gelince, partimizi Ak Parti diye okuyoruz. Siz de böyle okumak zorundasınız.” diye karşı çıkışım üzerine çözüm yolunu, partilerin isimlerini açılımlarıyla okuyarak bulan sandık başkanı bu hamlesini de boşa çıkarmış oluyordu.
Anlaşılacağı üzere müşahitlik için gönderilen bu insanların derdi sıradan bir müşahitlik göreviyle sınırlı değildi. Bizim çevrenin, imani atmosferinde yetişen biri asla böyle bir davranışta bulunamaz. Utanma dediğimiz, ancak biz insanlarda olması gereken haslet ki o da bunlarda yoktu zaten... Çünkü haya imandandır.
Tüm bunlar Muhalefetin seçimden önce sandıklar üzerinden fırtına koparmak maksadıyla bir çalışma başlattıklarını göstermekteydi. Bu tür benzeri örnekleri sıkça yaşayan birçok sandık görevlisinin olduğunu biliyoruz. Milletin hür iradesine saygısı olmayanlara bu fırsatı vermemeliyiz. Gereken önlemler alınmalıdır. Seçim sonucunu hazmedemeyen Muhalefet'in yardımda bulunduğu depremzedelere nasıl hakaret ettikleri, aslında bir yerde gerçek yüzlerini ifşa etmiş olması bakımından önemliydi. Millete tepeden bakan bu insanların bu memlekete sadece zararları dokunur. Bütün derdimiz cumhuru bu zarardan kurtarmaktır.
Mustafa Salim
18 Mayıs 2023, Ankara