Milli Eğitim Bakanımız son günlerde iki önemli açıklama yaptı. Bunlar:
- Sınavla alınan okul kontenjanları çağ nüfusunun %10’una sabitlenecek.
- Lisede sınıfta kalma gelecek.
Sınavla öğrenci alan okulların sayılarının çağ nüfusuna sabitlenmesi çok iyi bir şey. Bizim üzerinde durduğumuz da buydu zaten. Ancak genel lise kategorisindeki okulların ve imam hatiplerin kontenjanlarının da çağ nüfusuna göre sabitlenmesi gerekmektedir. Çünkü çağ nüfusunun en az %70’i mesleğe yönlendirilmesi gerekirken yükseköğretime hazırlayan genel lise kategorisindeki okulların kontenjanlarının hâlâ %50 civarında olması da sorun teşkil etmektedir.
Sınıfta kalma uygulamasının kalkması yanlıştı zaten. Bunun lisede uygulanması yetmez, kademeli olarak ortaokulda mesleğe yönlendirme sistemi şeklinde uygulanması gerekmektedir. Yani akademik olarak belirli başarı düzeyine ulaşamayan öğrencilerin erken yaşta mesleğe yönlendirilmesinin önünün hem pratikte hem yasal olarak açılması gerekiyor.
Bu söylenen çocuk işçiliği şeklinde yorumlanmasın. Bizim kastımız, çok karmaşık ve kademeli olarak artan akademik becerileri başaramayan çocukları, yapılacak rehberlikle, mesleki eğitime yönlendirmek, ortaokuldan itibaren mesleki ön becerileri geliştirmesine yardımcı olacak eğitim fırsatlarını okullara sokmaktır.
Sınıfta kalma, başlı başına mesleğe yönlendirmenin olmadığı durumlarda da pek bir anlam ifade etmemektedir. Öğrencileri bütünsel olarak tanımlayıp akademik ve mesleki yönlendirmeye imkân veren rehberlik sisteminin ilkokuldan başlayarak okullara yerleştirilmesi gerekiyor. Böyle olursa lisede sınıfta kalma uygulamasının çok faydası olur.
Öte yandan hali hazırda bile, akademik olarak verilen görevleri yerine getiremeyen öğrencilerin sınıf geçmesi ekonomik ve sosyolojik olarak maliyetli bir sonuç doğuruyor. Hiçbir engel durumu olmayan, zihinsel ve psikolojik olarak normal vasfedilen öğrencilerin sınıfta kalacakken geçirilmesi, faydasından çok zararı olan bir uygulamadır.
Başarısızlığı tatmamış bireyi gerçek başarıya motive edemezsiniz. Davranışlarının bedelini ödememiş birey başarısızlığının bedelini başkasına çıkarır. Üstat Sezai Karakoç’un dizelerinde dile getirdiği şu ifadeler, yenilgi nedir, karanlık nedir, yanmak nedir bilmeyen nesil için bir anlam ifade etmez.
“Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”
Okulda matematikten, edebiyattan, tarihten, İngilizceden ve bilimum dersten başarısız olup sınıfı geçen öğrenciye memur olma hayali kurduran bir sistemimiz var. Böyle öğrencilere “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” der gibi, akademik olarak yeterli değilsiniz, devlet memurluğuna çıkan bu yolda hayalini kurduğunuz mesleklere ulaşacak ve onları yapacak durumunuz yok deyip başka yollar gösterebilmeliyiz.
Öğretmen aciz, okul yönetimleri aciz. Anne babalar her yıl sınıflarını öyle ya da böyle geçtiği halde merkezi sınavlarda başarısız olan çocukları konusunda önce suçlu arıyor ve genellikle ilk suçlular okul ve öğretmenler oluyor.
Sınav sistemi tarafından baskılanan okullardaki eğitime akademik olarak belirli başarı çıtasını tutturamayan çocuklar da zarar veriyor. Akademik başarısı düşük öğrencilerin belirli sayının üstünde olduğu okul ve sınıf ortamlarında genel öğrenci başarısı düştüğü gibi üst akademik performansı olan öğrencilerin de başarısı düşmektedir. Dolayısıyla akademik olarak başarısız öğrencilerin liseye devam etmemesi, mesleğe yönlendirilmesi hem onlar için hem de diğer öğrenciler için de yararlı bir çalışma olacaktır.