2016 Ramazan Bayramın ikinci günü Ankara’nın Çamlıca ilçesine gittik ailecek. Bana, Şeyh Ali Semerkandi hazretlerini ziyaret edeceğiz dedi bizi gezdiren dostum. Aslında bir gün önce gitme planımız vardı ama çok kalabalık olur diye ikinci güne ertelemiştik.
Şeyh Ali Semerkandi hazretlerinden hiç haberim yoktu. Yaklaşık 140 yaşında vefat eden bu mübarek zatı ziyaret sırasında gerçek anlamda onu tanıma isteği hâsıl oldu bende. Ankara Büyükşehir Belediyesinin mükemmel bir çevre düzenlemesi ile tefriş ettiği türbe görülmeye değer güzellikte.
Türbenin girişinde onun hayatını anlatan kısa tarihçede, eserlerinden birinde alınan şu söz beni derinden etkiledi;
"Toplumsal değişme sadece söz ve iyi dileklerle gerçekleşmez. Bu bir hedeftir ve hedefe giden yolda cehd ve fedakârlık gerekir."
Yaklaşık 500 yıl önce söylenmiş olan bu söz, günümüze ne kadar da anlamlı bir ışık tutuyor değil mi?
Toplumsal değişme dediğimiz şey, bir toplumun kendinde olan şeyleri irade ortaya koyarak değiştirmesidir. Bu mümkün müdür, elbette mümkün. Putlara tapan, kız çocuklarını diri diri gömen, zayıfı ezen ve bedevi bir kültüre sahip Arap toplumunu medeniyet kuran noktaya getiren bir peygamberin ümmetiyiz bizler.
Toplum olarak hastalıklarımızın, arızalarımızın, hatalarımızın farkına varmamız gerekiyor evvel olarak. Anadolu ve Trakya’da yaşayan 78 milyon insanın cumhuriyetle başlayan değişimi bir nihayete ermedi, hatta cumhuriyetle başlayan değişim, gerçekleşmesi gereken değişimin önünü tıkadı diyebiliriz.
Merhum Akif’in bir Avrupa seyahati sonrasında ortaya koyduğu “Onların işleri bizim dinimiz gibi, bizim işlerimiz onların dini gibi” düşüncesinin üzerinden yaklaşık yüz yıl geçti. Toplum olarak ne değişti bizde? 100 yıl sonra geldiğimiz noktadan memnun muyuz?
Batı’dan en az 100 yıl gerideyiz dediğimde bazı arkadaşlar bu söze çok alınmış, Batı’nın bu kadar üstün olmadığını onları iyi çalışırsak elli yılda yakalayacağımızı söylediler. Mesele Batı ile aramızdaki zenginlik, refah ve teknolojik gerilik değil. Mesele Batı’yla aramızdaki zihniyet farkı.
Bizim Batı’yı bizden üstün yapan düşünce yapısının farkında değiliz. Bizi geri bırakan Doğu’lu algılarımızın farkında değiliz. Küçümsemek için söylemiyorum, toplumsal hastalıklarımızın, hatalarımızın, eksikliklerimizin farkına varmadıkça beklenen ilerlemeyi ve aydınlanmayı gerçekleştiremeyeceğiz.
Doğan Cüceloğlu sosyal medya üzerinde yaptığı paylaşımda, 32 yaşında psikoloji doktorası olan bir insan olarak çocuğunun çığlık çığlığa korkularına rağmen onu gülerek suya sokma çabasını anlatıyor. Türk babaların hep aynı hatayı yaptıklarını, çocukların duygularını anlamadan onlara nasıl hatalı davrandıklarını anlatıyor. Amerikalı eşinin kendisini durdurduğunu, çocuğu ondan aldığını, yaklaşık üç saat boyunca denizin kıyısında gezdirdikten sonra denize girmeye ikna ettiğini anlatıyor. Bir psikoloji doktoru olarak yaptıklarından dolayı kendisini ayıplıyor Cüceloğlu.
Bir başka arkadaşım, düğünlerde yaşanan taşkınlıklardan, aşırı gürültülü müziklerle ve yol kapatmalarla yapılan düğünlerden şikâyet ediyor sosyal medya hesabından. Trafikte bize özgü davranışlarımız aslında bizim medeniyet göstergemiz. Çocuk yetiştirme şeklimiz, toplum olarak eğitimden anladığımız hepsi bizim sosyal yapımızla ilgili şeyler. Bir belediye başkanının kamuya ait araçta tatile gitmesi de bizim toplumsal yapımızla ilgili şeyler. Devlet dairesinde çalışan memurun işini savsaklaması, vatandaşa bugün git yarın gel demesi, otobanda seyreden aracının camından vatandaşın dışarıya kola kutusu atması falan bunların hepsi düşünce yapımızla, sosyal doku ve algılayışımızla ilgili şeyler.
Üstat Necip Fazıl’ın ‘Kaba, softa, ham, yobaz’ nitelemesine uygun şekilde yaşıyoruz dini mesela. Estetikten uzak, sanattan kopuk, köksüz bir din anlayışını insanlara din diye pazarlayan yapılar yüzünden çok büyük zararlar çektik, çekiyoruz mesela.
Çalışma ahlakını, ticaret ahlakını kaybetmişiz, mücahit olarak yola çıkan insanların piyasanın kulu ve kölesi olarak kapitalist müteahhitlere dönüştüklerini gördük. Devlet yönetmeye aday insanların mevki makam sahibi olduklarında nasıl değiştiklerini, Müslümanlıkla bürokratlığı nasıl birleştiremediklerini, nasıl kötü imtihan verdiklerini gördük, görüyoruz. Bütün bunlar bizlerin toplumsal zayıflıklarımızın göstergesinden başka bir şey değildir.
Bu anlamda Şeyh Ali Semerkandi’nin dediği gibi, ‘Toplumsal Değişim’ için tıpkı sahabe gibi bir irade ortaya koymamız, bunu hedef haline getirmemiz, bu yolda çaba sarf ederek, fedakârlıklara katlanarak bir yürüyüş gerçekleştirmemiz gerek. Yoksa hakkımızdaki ilahi hüküm değişmez. Ayeti Kerime’de Rabbimizin buyurduğu gibi;
“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”Rad 11
Bu değişim, toplumsal irade ile başlamalı ve devam etmelidir. Değişim talebi olmadıkça, değişim çabası ortaya konulmadıkça değişim gerçekleşmez.
Ayetle sabit olan bir konudur ‘Toplumsal Değişim’. Bizi biz yapan değerleri anlamaya başlamalı, Mevlana’yı, Yunus’u belki tekrar okumalıyız. Yetmez! Batı’yı Batı yapan zihniyete bakmamız gerek. Batı’nın bilgi birikimini, tecrübe birikimini görmemiz gerek. Toplum olarak kafamızı kendi küçük dünyamızdan çıkarıp şöyle etrafa bakmamız gerek. Böyle yaşamaya devam edersek değişecek bir şey olmaz, gelişecek bir şey olmaz…
Mahir Kılıçoğlu
mahirkilicoglu@hotmail.com