Sistem kafalarda oturmazsa, düzen kurulamaz. Eğitim sistemi, aksayan, tökezleyen bir sistem değil, eskimiş, günün ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir sistem. Yeni bir sisteme, yeni yöntemlere, yeni bakış açılarına ve yeni düşüncelere ihtiyacımız var.
Eğitimde yıllardır yapılan harcamalar, değişiklikler ve pek çok önemli yenilikler bizi niceliksel olarak bir noktaya taşısa da niteliksel olarak kayda değer bir ilerlemeye götürmedi. Yıllardır yapılan değişiklikler sonucunda eğitimde istenen başarı yakalanmayınca; sorunun bugün personel yani öğretmen niteliklerinden kaynaklandığı konusunda fikir birliğine varılmış görülüyor.
En son Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Şimşek’in açıklamaları, eğitim politikalarında öğretmen niteliğini artırmaya yönelik ciddi çalışmaların yapılacağını gösteriyor. Öğretmenlerin konumunu güçlendirmek, yeniden eğitmek ve performanslarını ölçmekten bahsediyor Sayın Başbakan yardımcımız.
Sayıları 800 bini bulan öğretmenlerin nasıl ve ne kadar süreyle eğitimden geçeceği bir muamma şimdilik. Öğretmenlere verilecek eğitimle ne hedefleniyor bunu da merak ediyorum. Bunun yanında öğretmenlere kimler eğitim verecek bu da çok önemli. Çünkü öğretmenlik mesleki yeterliliği sorunlu öğretmenler kadar, alan bilgisi yetersizliği, mesleki beceri eksiklikleri, kişilik problemleri ve tutum sorunu yaşayanlar gibi pek çok sorunu yaşayan öğretmenler var. Herkesi aynı değerlendirip, herkes bu eğitimi alsın mantığıyla verilecek üç-beş saatlik eğitim mi düşünülüyor yoksa lisansüstü eğitim tarzında bir eğitim mi düşünülüyor merak ediyorum.
Her şey şu anda 16 Nisan sonrasına sarkmış durumda. Türkiye için 16 Nisan önemli bir milat olacak, şimdiden belli bu. Başbakan yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek’in açıklamaları gösteriyor ki eğitim konusunda da 16 Nisan bir milat olacak.
Türkiye’de okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirileceğini açıklamış Sayın Şimşek. Bu konuda çok geç kaldık. 4+4+4 meclisten geçtiğinde bu 1+4+4+4 şeklinde geçmeliydi. Zorunlu eğitime başlama yaşı 60 aya çekildiğinde bu yaş okul öncesi eğitim olarak düzenlenmeliydi. Birileri, işin maliyet kısmını hesaplayıp, daha hazır bulunuşluk düzeyinde olmayan çocukları birinci sınıflara alarak, üstelik sınıf öğretmenlerine bu çocuklara okul öncesi eğitimi verin talimatı vererek çok değerli ve anlamlı bir değişikliği eğitim adına çıkmaza soktu. Ben yaptım oldu anlayışıyla eğitimde alınan kararların ülkeye maliyeti çok büyük oluyor.
Öğretmenlerin niteliği konusunda yapılan tartışmaların haklılık payı var. Ancak bu sadece öğretmenlerin sorunu değil. Eğitim sistemi içinde yetiştirdiğimiz kişilerin çoğunda mesleki, akademik ve meslek ahlakı konularında ciddi sorunlar gözlemlenebiliyor. Mühendislik hataları, teşhis ve tedavi yanlışları, oto tamircinin sorunu bulamaması gibi toplumsal iş ahlakı ve çalışan yeterliliği sorunları yaşıyoruz. Bunların hepsi eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanıyor. Siz istediğiniz kadar öğretmeni yetiştirin, sonuç değişmeyecek, başarı iyi bir üniversiteye kapağı atmakla, devlette kadroyu almakla eş değer tutulduğu müddetçe eğitimde yaşadığımız sıkıntılar devam edecektir.
Eğitimde öncelikle nasıl bir insan istiyoruz, onu yeniden belirlememiz gerek. Nasıl bir insan istiyoruzun bugünkü karşılığı “iyi vatandaştır”. “İyi vatandaş” yetiştirme üzerine kurgulanmış sistem artık tekliyor. Çünkü iyi vatandaş yetiştirme üzerine kurgulanmış sistem toplumun bugün ihtiyacı olan insan tipini oluşturamadı. Daha özgürlükçü ve daha girişimci insan tipini ön gören bir eğitim modelini ve felsefesini ortaya koymamız gerek. Yoksa bütün çabalarımız, yaptığımız harcamalar sistemin aksayan yönlerini düzeltmekten öteye gitmez. O sistem de 21. yüzyılın insanı olacak, toplumun ihtiyacı olan insan tipini asla yetiştirmedi, yetiştirmez…
Mahir KILIÇOĞLU
mahirkilicoglu@hotmail.com