MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

YENİ BİR ZEHİR ÇEŞİDİ

22 Ağustos 2016 Pazartesi 02:56

Kuzey Kıbrıs’ın bence en güzel yeri Lefke’dir. Hem havası, hem suyu güzeldir. Yemyeşil doğasıyla insanı büyüleyen, devamlı esen tatlı meltemlerle ciğerleri oksijenle dolduran şirin bir kasabadır Lefke.

Kıbrıs’ın meşhur Şeyhi, Şeyh Nazım Kıbrısi’nin evi ve dergâhı bu şirin kasabadadır. Osmanlı’nın izlerini olduğu gibi saklayan bu güzel şehrin bağrında Rum ihanetinin abidesi bir şahsiyet yatıyor; Mir-i Miran Vezir Osman Paşa.

Mezarı, muhteşem bir taş işçiliğiyle Lefke Piri Mehmet Paşa camisinin bahçesinde bulunan bir Osmanlı vezirinin ölümü bugün işleyeceğimiz konunun girişini oluşturuyor.

Anlatıldığına göre Tanzimat Fermanı’nın 1839 yılının Kasım ayında ilan edilmesinden önce, Kıbrıs’ta vergi toplama yönteminde yapılacak uygulamalarla ilgili olarak Vezir Osman Paşa görevlendirilmiş. Böylece 1839 yılının Nisan ayında Larnaka’ya ayak basmış. Limanda onu karşılayan çok güzel Rum kızları ona sarı şebboy demetlerinden çiçekler sunup kahve ikram etmişler. Rumların bir bayram havasında karşılamaları Vezir Osman Paşa’yı memnun etmiş. Karşılama töreninden sonra Lefkoşa Asmaaltı meydanındaki Miralay (Hacı) Tahir Ağa’nın konağında misafir edilmiş. O günden itibaren Paşa’da bir keyifsizlik baş göstermeye başlamış.

Onun Rumlar tarafından zehirlendiği anlaşılmış. Kıbrıs’ta insanlar kahvelerinin yanında mutlaka su alırlar. Pek çok Kıbrıslı, gelen kahveye birkaç damla su döker. Sebebi Vezir Osman Paşa’nın kahve ile zehirlenmesi olarak anlatılır. Doktorlar, kahvenin üzerine su içse veya kahveye birazcık su katsa Osman Paşa’nın zehirden bu kadar etkilenmeyeceğini söylemişler.

İşte bu Osman Paşa’yı zehirleyen şeyin panzehrini bulamadıkları için onu belli bir süre havası temiz, yeşilliği bol, suyu şifalı bir yerde, Lefke’de dinlenmesini önermişler. Osman Paşa Kıbrıs’a geldikten 49 gün sonra hayatını kaybetmiş.

Tarihte zehirlenerek öldürülen pek çok devlet adamı var. Büyük İskender’in zehirlendiği iddia edilir. Bazen yavaş yavaş öldürür zehirler, bazen hemen. Bazen zehir azar azar verilir ve kişinin zehirlendiğinden bile şüphe edilmez, doğal yoldan öldüğü sanılır. Bu yazının girişi zehirlenmedir ancak konusu bildiğimiz zehirlenme değildir.

Çok eskiden beri özellikle Yahudiler tarafından çok iyi kullanılan bir zehirleme taktiği daha var; dinleri, değerleri, zihinleri zehirleme. Bu zehirleme çeşidinde ne bir kimyasal kullanılır, ne bir yiyecek veya içecek kullanılır.

Üzerinde oynadıkları toplumlar ve dinler için geliştirdikleri yöntemle planlı şekilde toplumun en önemli yapılarını yavaş yavaş ifsat ederler.

Kavramların içini boşaltırlar mesela. Söz gelimi ibadet kavramını öyle bir hale getirirler ki dinin esas amacından tamamen uzaklaştırırlar. İnsanlar eskisi gibi namaz kılıyordur ama namazdan anladıkları şey senin ve benim anladığımız şey değildir.

Esas tehlike, insanların inançlarıyla oynamalarıdır. Bunu açıktan yapmazlar, bunu o kadar sinsi şekilde yaparlar ki kimse bu sinsiliğin farkına varamaz.

Toplum önünde yaptıkları konuşmalarıyla, ortaya koydukları tiyatral performansla insanları kısa sürede etkileri altına alan bu kişilerin söylediklerinin çoğu, çok büyük çoğunluğu doğrudur. O büyük gerçeğin, doğrunun arasına öyle bir yalan sıkıştırır ki, insanlar zihnen zehirlendirildiklerinin farkına bile varmazlar.

İşte toplumları zehirlemenin bu yöntemi, bu işte usta olanların kullandığı bir yöntemdir. Kullanılan her kelime, kurulan her cümle özenle seçilir ve dil genellikle karşıdakilerin hemen anlayamayacağı ancak dinleyince büyük hikmetler var intibaı uyandıracak şekilde hafif ağdalı olarak kullanılır.

Büyük bir dindarlık örneği, tevazu sahibi, çilekeş insan rolleriyle üzerlerinde şüphe bırakmazlar. Düzenli olarak toplumlara azar azar zehir enjekte ederler. Bunun günümüzde en meşhur örneği, bağlılarını birer mankurta dönüştüren Fethullah Gülen’dir. Hatırlayın, darbeciler her seferinde Fethullah Gülen’in kasetlerini kendilerine dinletildiğini söylüyorlardı. Neden bize Kur’an okuyorlardı, peygamberimizi anlatıyorlardı demiyorlardı da Fethullah Gülen’i dinletiyorlardı diyorlar; işte bu toplumsal zehirleme çabalarından dolayı.

Sanmayın ki dilleriyle insanları zehirleyen bir tek Fethullah Gülen. Bu toplumda ortada hoca diye dolaşan, toplumu zehirleyen, topluma kendi sapık fikirlerini gıdım gıdım verip onları mankurtlaştıran onlarca insan var.

Bakın, yıllarca tefsir adı altında sohbetler yapan bir insanı dinleyenler bakıyorsunuz hadis düşmanı olmuşlar. Biz bu adamları dini bütün Müslüman bilirdik, ne zaman hadis düşmanı oldular anlamadık.

Bir matematik öğretmenimiz vardı. Bize İslam’ın ilk şartı nedir diye sorar, biz de hemen Kelime-i Şehadet derdik. Hayır derdi, İslam’ın ilk şartı uyanık olmak derdi. Uyanık olmayan, aklı başında olmayan bir insana İslam düşmez ki derdi.

Bu mesele de böyle dostlar. Uyanık olmalıyız, düşman çok, iş çok ancak vakit yok. Toplumu zehirleyen insanlara karşı en büyük silah ilimdir, eğitimdir. Eğitemediğin insan senin değildir. İnsanlarımızı kendimiz eğitmezsek, doğru bilgiyi ve doğru referansları doğru şekilde vermezsek, kainat boşluk kabul etmez; onları eğiten birileri bulunur.

Not: Bu yazı hazırlanırken; http://www.yeniduzen.com/Ekler/adres-kibris/129/lefke-ye-bir-yolculuk/827yazısından yararlanılmıştır.

Mahir KILIÇOĞLU

mahirkilicoglu@hotmail.com

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #