MAHİR KILIÇOĞLU mahirkilicoglu@hotmail.com

YENİ TÜRKİYE

17 Nisan 2017 Pazartesi 20:25

Bir akademisyen arkadaşım, yaptığı araştırmayla, 100 yılı başarıyla deviren Türk devletlerinin ömrünün 300 yılı bulduğunu, hatta daha fazla yaşayanlarında olduğunu, 100’üncü yılına ulaşamayan Türk Devletlerinin yok olup gittiğini söylerdi. Osmanlı Devletinin tamda 100. yılında dağılma aşamasına geldiğini ve fetret devrini hatırlatırdı.

Bu konuda bir yazı yazdığını, Türkiye Cumhuriyetinin şimdi 100. yılına yaklaştığını çok ciddi sınavlar vereceğini, bunları başarırsa ömrünün uzun olabileceğini söylerdi.

Arkadaşımın yazısını görmedim, bahsettiği kadar biliyorum. Bunu söylediğinde yıl 2010’du. 2010’dan 2017’ye kadar yaşananlar onu haklı çıkardı. Akademisyen dostumun söylediklerini göz önüne aldığımızda millet olarak aslında nasıl bir badireden geçtiğimiz daha iyi anlaşılır. Devlet olarak adeta bizi varlık mücadelesiyle karşı karşıya bırakan süreçler yaşadık.

Bu imtihanların en büyüğünü 16 Nisan referandumu ile yaşadık. Çünkü söz konusu olan devletin bekasıydı ve devleti yönetenler, hem başta Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım olmak üzere AK Parti yöneticileri, hem Sayın Cumhurbaşkanımız, hem Sayın Devlet Bahçeli ve MHP’li arkadaşları yaklaşan tehlikeyi gördükleri için böyle bir adım atmış olmalılar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğundan beri başı belalardan kurtulmamıştır. Darbeler, ekonomik kriz dönemleri, savaşlar, ambargolar, iç karışıklıklar ve terör devletimizde zaman zaman ciddi sarsıntılara neden oldu.

2012 yılının Şubat ayında, MİT Başkanı Sayın Hakan Fidan’ı ifadeye çağırmayla ortaya çıkan bir operasyonla her şey başladı. O zaman Başbakan olan sayın Cumhurbaşkanımızın, bir yasa değişikliği ile bu operasyonun ilk ayağını boşa çıkarması sessiz ve derinden giden bir savaşı gün yüzüne çıkardı. Halkın çoğu bilmiyordu ama pek çok kişiye malum olmuştu. O sıralar “Tayyip Erdoğan Fetöcüleri tasfiyeye başladı” sözünü sağlam kaynaklardan duyuyordum.

2013 Mayıs-Haziran aylarındaki Gezi Kalkışması, tamamen devleti zayıflatmak üzerine atılmış bir adımdı. 2013 Aralık ayında yaşanan yargı yoluyla hükümeti devirme girişimi, seçilmiş siyasal iktidara karşı değil, Türkiye Cumhuriyetini ele geçirme hareketiydi.

2014 yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sık sık işlenen, AK Partiyi itibarsızlaştırma politikası, gayet maksatlı, ustaca kurgulanmış bir çalışmaydı. İkisinde de AK Parti ve sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ustaca kurtuldu. Şüphesiz milletimizin engin feraseti neticesinde gösterdiği teveccühle…

2015 yılında iki defa yapılan genel seçimlerde de 2014 yılında izlenen yıpratma politikaları devam etti, Haziran’da kısmen başarılı olunsa da yine Sayın Cumhurbaşkanımızın çabaları ile 1 Kasım’da bütün oyun bozuldu.

2012-2013-2014-2015 yılları üst üste gelen sağanak gibi saldırılarla Türkiye Cumhuriyeti ciddi şekilde yıpratılmak istendi. Türk halkı, aynen 90’lı yıllardaki gibi, ekonomik ve sosyal krizlerle boğuşan, başını dışarıya uzatma mecali olmayan bir hale sokulmak istendi.

Bütün bunlar tutmayınca, son bir hamle, hem de büyük bir hamle geldi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü. Adına FETÖ dediğimiz yapılanma marifetiyle, Türkiye açık bir iç savaşa, iç kargaşaya sürüklenmek istendi. Millet buna izin vermedi.

2016 yılına kadar hep savunmada kaldı Türkiye Cumhuriyeti, hep dış ve iç tehditlerle savunma pozisyonunda mücadele etti.

2017 savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçiş için bir adım atıldı. Bu adımın adı, Anayasa değişikliğiydi. İşte bu yüzden 16 Nisan referandumu çok önemli. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk defa savunma pozisyonundan, saldırı pozisyonuna geçti. Pasif direnişten, aktif saldırı pozisyonu aldığı günün adıdır 16 Nisan.

Türk devletlerinin 100 yıllık eşik durumuyla ilgili çalışan akademisyen arkadaşımı aradım tekrar. Kendisine bana anlattıklarını hatırlattım. O bu konuda yeni bulgular bulduğunu söyledi. 2010 yılından 2017 yılına kadar yaşananlarla ilgili görüşlerini sordum. Ciddi badireler, ciddi imtihanlar yaşadık dedi. 16 Nisan’ı sorduğumda da hemen bana tarihten bir örnek verdi. Endülüs Emevileri 100. yılın eşiğinde yönetimde ciddi reformlar yaptılar ve devletleri bu değişiklikten sonra çok güçlendi dedi.

16 Nisan, aynı buna benziyor, şahsen artık geleceğe daha güvenle bakabiliyorum dedi. 16 Nisan’a kadar yaşanan olayları atlatmamız çok önemliydi ancak 16 Nisanla biz çok daha önemli bir eşiği atlattık dedi akademisyen dostum.

Özet olarak, bir referandum yapıldı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ömrüne ömür katacak bir gün yaşadık 16 Nisan’da. Halkımız öyle veya böyle bu değişikliğe destek verdi. Bu ülkede yaşayan herkesin sonuçlarını yaşayacağı bir değişikliği hep beraber gördük.

Bu referandumda çıkarılacak en önemli sonuç değişimdir. Halkın % 51,4’ü evet diyerek değişim istediğini gösterdi. Değişim talebinin boyutları, ezici bir farkın olmayışı, değişimin sadece devlet yönetimi anlamında değil, aynı zamanda da siyasal partilere de değişim yönünde telkinde bulunduğunun göstergesidir. Bunu okuyabilen partiler 2019 seçimlerinde amacına ulaşacaktır.

Mahir KILIÇOĞLU

mahirkilicoglu@hotmail.com

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #